Kanada merkezli Alimentation Couche-Tard’in, Fransa merkezli Carrefour SA şirketini devralması, Fransız Hükümeti’nin son dakikadaki reddi nedeniyle 17 milyar avro’luk işlemle sonlandı.
Korumacılık denilince aklımıza her zaman ithalat/ihracat vergileri, kota sınırlamaları ve başkaca diğer uygulamalar gelebiliyor. Bunlara ek olarak, korumacılığın daha sosyal boyutu ise göçmen karşıtlığına kadar varabiliyor. İşin sosyal boyutunun kabul edilemez olması bir yana, ekonomik korumacılığın da son yıllarda yükselişte olduğuna dönemin Başkanı Trump sayesinde de bizzat şahit oluyorduk.
Bu korumacılık tandanslarını sadece Amerika Birleşik Devletleri’ne ve dönemin başkanına özgülemek ise doğru değil. Çünkü Avrupa Birliği’nin de son dönemlerdeki birçok girişimi de doğrudan yabancı yatırımların izlenmesine yönelik. Hatta özellikle Çin Halk Cumhuriyeti menşeli doğrudan yatırımların artması nedeniyle, 2019 yılında Avrupa Birliği, Doğrudan Yabancı Yatırımların İzlenmesi Direktifini yayımladı. Ardından da üye ülkeler kendi iç hukuklarında gerekli düzenlemeleri yaptılar. Yapmaya da devam ediyorlar. Ancak bu sefer, yatırımı engellenen taraf Kanada. Hem de Avrupa Birliği – Kanada arasında, yatırımları da düzenleyen Kapsamlı Ekonomik ve Ticaret Anlaşması (CETA) olmasına rağmen.
Ne olmuştu?
Kuzey Amerika’nın en büyük perakendeci ve benzin istasyonu şirketlerinden birisi Alimentation Couche-Tard, Fransa merkezli en büyük alışveriş merkezi zinciri olan Carrefour Societe Anonymé’yi devralmak için 18 milyar Avroya yakın teklifte bulunmuştu.
Ancak Macron hükümetinin Ekonomi ve Maliye Bakanı Bruno La Maire, daha anlaşmanın başlangıç aşamasında devralmaya izin vermeyeceklerini açıkladı. La Maire, en büyük perakendecilerinin yabancı bir rakibe satılmasını onaylamayacaklarını, egemenliklerini koruyacaklarını ifade etti. İlaveten, masada olmaları gerektiğini de ekledi.
İşlem ilk açıklandığı zaman Carrefour’un hisseleri 10% artış yaşamıştı. Bakan’ın açıklamalarından sonra ise geçtiğimiz Perşembe günü hisseleri %7,4 düşüş yaşadı. Konuşulanlar arasında işleme izin verilmemesi sonucunda Kanadalı Bakan’ın Le Maire’i arayıp “biz geçen sene Bombardier’in Fransızlara satılmasında korumacılık kartını oynamamıştık” diye sitem ettiği de belirtiliyor.
Hukuki ve teknik kurumların işlemi inceleyip karar vermesinden ayrı olarak politik organların doğrudan yabancı yatırımları veto etmesi ilk değil. Tartışmalar da yatırımların gerçekten kamu yararı gözetilerek mi engellendiği, yoksa, sadece milliyetçilik/egemenlik üzerinden mi yatırımların engellendiği üzerine dönüyor. Gelinen noktada işlemin akıbetinin ne olacağını tahmin etmek zor. Her ne kadar Fransız Bakan’ın vetosu şu aşamada hukuki bir ret sonucu doğurmasa da işleme onay verecek olan kamu otoritelerinin kolektif sesi olmaya aday.