Joe Biden’ın başkanlık görevini kısa bir süre önce resmen devralması ile yeni ABD hükümetinin Çin’e karşı alacağı tutum merak ediliyordu. Tarafların karşılıklı açıklamaları Trump döneminde uygulanan politikalardan çok da vazgeçilmeyeceğini işaret ederken, geçtiğimiz hafta ilk ufak çaplı kriz ile bu durum daha da netleşmiş oldu.
Tayvan, resmi adıyla Çin Cumhuriyeti, Güney Çin Denizi üzerinde bulunan demokratik bir ada devleti. Geçtiğimiz yüzyılda gerçekleşen Çin İç Savaşı’nda Çin Komünist Partisinin zaferi sebebiyle şu anda halen bulundukları takımadalara sürgün edilen Çin Milliyetçi Partisi tarafından kurulan Tayvan, Çin’den tamamiyle farklı bir ekonomik ve politik model benimsedi. Serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi gibi değerler bağlı olan Tayvan, aynı zamanda NATO ülkeleriyle de dostane ilişkiler içerisinde – öyle ki, ABD Tayvan’ın en büyük silah tedarikçisi. ABD, geçtiğimiz aylarda Tayvan’ın uluslararası arenada savunulması ve ağırlığının artırılmasını hedefleyen TAIPEI Yasası isimli meclis kararını da yürürlüğe koydu.
Dolayısıyla Tayvan, tarihi, jeopolitik ve politik sebepler yüzünden Çin ile 100 yıldan beri husumet içerisinde. Zaman zaman bu gerilimler çatışma ve savaş ihtimallerini de beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan karasuların bütünlüğünün ihlali ise hem önemli bir gövde gösterisi olarak değerlendirilebilecek, hem de Biden yönetiminin Çin ve Tayvan konularındaki tavrının anlaşılmasına yardımcı olabilecektir.
Çin, yıllardır benimsediği Tek-Çin yaklaşımı ile Tayvan’ın bu özel durumundan oldukça rahatsız olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Ciddi miktarda yatırım yaptığı başta Afrika ülkeleri olmak üzere diğer gelişmekte olan ülkelerin de Tayvan’ı tanımaması ve diplomatik ilişki kurmaması üzerine baskı yaptığı artık su götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor. Çin’in savaş egzersizleri ve planlamaları ekseriyetle Tayvan üzerinden gerçekleşiyor; Çin, ABD’yi Güney Çin Denizinde hezimete uğratmak için adımlar atıyor. Dolayısıyla Tayvan ve askeri tedirginlik konularını her zaman dikkatle ele almak gerekiyor.
Çin, Güney Çin Denizi ve muhtemel çatışma senaryoları ile alakalı olarak 23 Ocak sabahı askeri tatbikat başlatıyor. Tatbikat sırasında Tayvan’ın güneybatı karasularına sekiz adet ağır bomba uçağı ve dört adet jet uçağı giriş yapıyor. Bu, şu ana kadar Tayvan’ın karasularına giriş yapan en büyük uçak filolarından biri. Çin’in rutin tatbikatlar ve eğitimler bahanesiyle sıklıkla taciz ettiği Tayvan karasuları geçtiğimiz sene tam 380 kere sınır ihlali gerçekleştirerek rekora imza atmıştı.
Yılın ilk ayında, yeni yönetimin ilk günlerinde bu boyutta bir ihlal Washington tarafından sert bir biçimde kınandı. Çin’in, Tayvanı ekonomik, askeri ve diplomatik olarak baskı altına alınmasına izin verilmeyeceği ve ABD ile Tayvan’ın ilişkilerinin “taş gibi sıkı” olduğu vurgusu yenilendi. Başkan Biden, bu olaydan üç gün sonra ise Japonya Başbakanı Yoshihide Suga ile yaptığı telefon konuşmasında, Çin’in bu sefer de Japonya ile yaşadığı sınır sorunlarına değinerek, Güney Çin Denizini her şart altında koruyacaklarını belirtti. Bu mesaj, hem Tayvan sınırlarının ihlali, hem de Çin’de geçtiğimiz haftalarda yürürlüğe giren ve Çin sahil güvenliğine yabancı deniz araçlarına karşı silah kullanma yetkisi veren yasaya bir tepki olarak yorumlanıyor.
Geçtiğimiz hafta yaşananlar, Antony Blinken’ın ABD Dışişleri Bakanı onaylanma duruşması sırasında ifade ettiği “Trump yönetiminin Çin’e dair sorunlara olan bakışını değil, yöntemlerini doğru bulmuyorum” söylemi ve ABD’nin son günlerde sıklıkla dile getirdiği Xinjiang konusu ile beraber incelendiğinde; ABD ve Çin ilişkileri geçtiğimiz dört yıldan çok da farklı bir çizgi izlemeyecekmiş gibi duruyor.