Hepimizin sürekli olarak duyduğu ama tam olarak da içini dolduramadığı Enerji Güvenliği konseptini kısaca şu şekilde açıklayabiliriz;
Endüstriyelleşmesini tamamlamış ülkeler için, 19. yüzyılda “kesintisiz petrol erişimi” endişesiyle ortaya çıkan bu konsept, 1973 petrol krizi sonrası kurulan “Uluslararası Enerji Kurumu” ile resmileşti. Eskiden tek amacı, “kesintisiz ve uygun fiyatta petrol erişimini” sağlamak olan kurum, yeni milenyumun gelmesi, oyuna katılan Çin, Hindistan gibi yeni gelişen ülkeler ve hızlıca artan enerji talebi ile kendine çok farklı bir rol çizmeye başladı. Bu noktada kurumun aldığı aksiyonları şekillendiren ve Enerji Güvenliğini tanımlayan ve temelini sırasıyla Siyasal Bilimler, Mühendislik ve Ekonomiden alan üç yaklaşımdan bahsedebiliriz.
Egemenlik
“Dünyada kalan enerji kaynaklarını kim kontrol edecek?” ve “Devletler bu kaynaklara erişim sağlayabilmek için savaşmayı riske alacak mı?” sorularından yola çıkan bu yaklaşım, devletlerin birbirlerinin enerji erişimini tehlikeye atma potansiyelinden ortaya çıkıyor. Bu soruna da çözüm olarak farklı çeşit enerji kaynakları ile tek bir kaynak ve ülkeye olan bağımlılığın azaltılması öneriliyor. Winston Churchill’in de dediği gibi “Söz konusu petrol kaynakları olduğunda, tek ve en önemli çözüm çeşitliliktir.”
Sağlamlık
Sağlamlık, egemenlik yaklaşımının aksine, enerji kaynaklarının yeterliliğini sorguluyor. Eğer Dünya’da yeterince enerji kaynağı yoksa, bu kaynaklara kimin eriştiğinin de pek bir önemi kalmıyor. Enerjiye olan talebin, enerji kaynakları ve teknolojisine göre çok daha hızlı büyüdüğünün altını çizen bu yaklaşım, enerji üretiminde bir yeniliğe gidilmesi gerektiğini savunuyor. Dolayısıyla “Dünya’da ne kadar enerji kaynağı kaldı?” ve “Bu kaynaklara erişmek ne kadar zor?” sorularını sorarak, enerji üretim sistemlerinin sürdürülebilir ve güvenli olması gerektiğini savunuyor. Yenilenebilir enerji ve kaya gazı enerji üretim sistemlerinin bu temele dayandırılarak oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Siber Atakların enerji sistemlerine de yöneltilmeye başlandığı bu dönemde, güvenli ve sağlam enerji sistemleri kurabilmek her devlet için çok önemli.
Dayanıklılık
Son olarak enerji pazarını sorgulayan bu yaklaşım, diğer pazarların aksine enerji pazarının çok belirsiz, dengesiz ve dış tehditlere açık olduğunu sorguluyor. Devlet politikaları, ekonomik krizler, küresel ısınma, hükümet değişikliği vb. gibi çoğu etki, insan hayatında çok önemli bir yeri olan enerjiye erişimi tamamen kapatmaya yönelik tehditler oluşturuyor. Diğer iki yaklaşımın aksine, Dayanıklılık düşüncesi, enerji pazarının bu tarz beklenmeyen değişikliklere karşı esnek ve enerjiye uygun fiyatta erişimi kesinleştirecek kadar sağlam olması gerektiğini düşünüyor. Bu düşünceyi şekillendiren temel sorulardan birisine örnek olarak “Küresel ekonomi ve enerji sistemleri giderek azalan petrol üretimine karşı uygun enerji pazarları kurabilecek mi?” verilebilir.