Olağan şüpheliler -kömür, doğalgaz ve petrol- yakıldıklarında bir sera gazı olan CO2 saldıkları için uzun süredir çevrecilerin hedefindeler. Şu ana kadar da sürdürülebilirlik politikaları genellikle fosil yakıt kullanımını azaltmayı veya alternatif enerji kaynaklarını arttırmayı hedefliyordu. Fakat enerji verimliliği, elektrikli arabalar, rüzgâr ve güneş enerjisi bizi sadece bir yere kadar götürebilir. Gece vakti, rüzgârsız havalarda da elektrik üretebilmemiz gerekiyor. Öte yandan küresel emisyonların yaklaşık %20’sinden sorumlu olan endüstriyel üretim sektöründe de yapabileceklerimiz kısıtlı.
-
Çözüm: Karbon Yakalama ve Depolama, kısacası CCS (Carbon Capture and Storage). CCS teknolojisi büyük miktarda CO2 salan güç santrali veya fabrikaların baca gazını ayırmalarını sağlar. Temizlenen gaz havaya bırakılır, filtrelenen CO2 ise yüksek basınçta yoğunlaştırılarak sıvılaştırılır. Sonrasında boru hatlarıyla taşınan CO2 boş bir yeraltı havzasına (tuzlu su veya boşalmış petrol rezervleri) basılarak burada yüzyıllarca depolanabilir. Alternatif olarak bu CO2, gazlı içecek üretimi veya eskiyen petrol kuyularına pompalanma yoluyla petrol çıkarımını hızlandırma gibi işlerde kullanılabilir.
-
Avantajlar: CCS on yıllarca elektrik, çimento, demir-çelik, cam ve kimyasallar gibi ağır sanayi ürünleri üretmek için kullandığımız teknolojileri çevre dostu bir şekilde kullanmaya devam etmemizi sağlar. Öyle ki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 40 ülke ile ortak hazırladığı özel 1,5 °C raporunda Paris Anlaşması hedeflerine ulaşabilecek her senaryonun ciddi miktarda CCS’e ihtiyacı olduğunu hesapladı. Öte yandan, CO2’nin taşınması ve depolanması gibi süreçlerde petrol ve doğalgaz şirketlerinin yıllardır kullandıkları teknolojilerden yararlanıldığı için de gelecek endişesi taşıyan fosil yakıt şirketleri CCS ile yakından ilgilenmektedir. Son olarak CCS teknolojisi, doğrudan havadan karbon yakalama ve biyoenerji ile karbon yakalama gibi negatif emisyon teknolojileri için de kullanılabilir.
-
Çekinceler: Tabi ki fosil yakıt şirketlerinden hazzetmeyen kişilerin CCS’e şüpheyle yaklaşmasına ve onu fosil yakıtların ömrünü uzatmaya yönelik bir proje olarak görmesine şaşırmamak gerek. Ayrıca CCS ekonomik olarak salınımların sadece %90-95 kadarını engelleyebildiği için sıfır emisyonlu bir gelecekle bağdaşmayabilir. Bir diğer endişe ise yeraltındaki tuzlu su veya eski petrol yataklarında depolanan CO2’nin sızma tehlikesidir. Bu ihtimal, her ne kadar çok düşük olsa da kamuoyunda korkuya sebep olabilir ve karbon yakalamak için harcanan emeğin boşa gitmesini sağlayabilir.
-
Mevcut durum: CCS iklim değişikliği ile ilgilenen çevrelerde uzun süredir tartışılmasına ve teknolojinin tüm unsurlarının olgun olmasına rağmen çok kısıtlı olarak hayata geçirebildi. Halihazırda ABD, Çin ve Avustralya başta olmak üzere 10 ülkede toplam 21 aktif büyük ölçekli CCS tesisi var. Bu projeler her yıl toplam 40 milyon ton CO2 yakalıyor. Ne var ki, Uluslararası Enerji Ajansı’nın Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosuna göre bu sayı 2040’ta 1.3 milyar tona, yani şu ankinin 33 katına çıkmalı. Yüksek karbon vergileri veya devlet desteği olmadan şirketlerin bu maliyetli projeleri yapmaları imkânsız. Bir sonraki adım acilen devletlerin güneş ve rüzgâr enerjisi için yaptıkları gibi etkili finansman modelleri geliştirmeleri.