Sovyet Rusya döneminde popülerleşen “beş yıllık plan” kavramı, geçtiğimiz yüzyıldan beri gelişmekte olan ülkelerin sıklıkla tercih ettiği dönemsel sıkı politikalara verilen bir isim. Siyasi reformlardan ekonomik planlamalara, toplumsal sorunlara çözüm sunmaktan dış politikayı yeniden tasarlamaya kadar birçok konuyu içeren beş yıllık plan, Türkiye tarihini yakından takip edenlerin de aşina olduğu bir konsept. Fakat Türkiye’de de 1963 yılından beri neredeyse aralıksız şekilde yayımlanan kalkınma planlarının ülke ekonomisine yön verdiğini iddia etmek biraz güç.
Aynı durum Çin için geçerli değil. 6 Mart’ta Çin’in yasama meclisleri, ülkenin 14. beş yıllık planının tasarısını kamuoyuyla paylaştı. İlk olarak Kasım 2020’de tartışılmaya başlanan plan, Çin’in 2035 yılına dair hedeflerini de ortaya koyuyor.
Tarihindeki ilk “beş yıllık planı” 1953 yılında uygulamaya koyan Çin’in bu planlara sadık kaldığı ve genellikle hedeflediği sonuçları elde ettiği kabul ediliyor. Buna örnek olarak 20. yüzyılda Pekin’in merkezden planlamalarının Çin’i tarım merkezli ekonomiden dünyanın en büyük sanayisine sahip ülke haline getirmesi ve 1990’da yayımlanan 8. beş yıllık planda belirtilen ekonomik reformların uygulanması sonucu Çin’in market ekonomisiyle tanışması verilebilir. Dolayısıyla Çin’in yayınladığı bu tarz uzun vadeli planlar, başta Çin toplumu olmak üzere tüm dünya için önemli mesajlar içeriyor.
14. beş yıllık plan neler içeriyor?
Ulusal güvenlik, ekonominin güçlenerek büyümesi, yerel yönetimlerin ve bölgelerin geliştirilmesi, Çin’in uluslararası arenada saygınlığının arttırılması ve Çin tipi sosyalizmin geliştirilerek devam edilmesi gibi konu başlıklarını içeren 14. beş yıllık plan içerisinde üç ana konu göze çarpıyor: Yüksek teknoloji üretimi, büyüme oranları ve iklim değişikliği.
Değişen Dengeler ve Değişen Teknoloji
Tıpkı 13. plan gibi, 14. plan ekonomik reform ve gelişim stratejilerine detaylı bir şekilde değiniyor. Xi Jinping hükümeti, 2010’lara damgasını vuran Çin yüksek teknoloji sektörünün bu on yılda da büyüyerek devam etmesini hedeflediğini açık bir şekilde ifade etti. Bu kapsamda alınacak önlemler arasında belki de en önemlisi, yüksek teknoloji ürünlerinin tedarik zincirinin ezici ağırlığının Çin’de üretilen ürünlerden oluşması hedefi. Yerel üretimin güçlendirilmesinin önemini belirten program, bu üretim modelinin gerektiği takdirde global ekonominin sunduğu imkanlarla iyileştirebileceğini de ifade ediyor. Düzenlemeler içerisinde Çin’de üretilen malların dış pazarlarda satışa sunulmasının desteklenmesi de öngörülüyor. Bu doğrultuda atılacak adımların, Çin’in ulusal güvenlik ajandasının kapsamında olduğu da belirtiliyor.
Çin, bu adımları gerçekleştirmek için Ar-Ge ve yüksek teknoloji üretimi sektörlerine ayıracağı bütçeyi 2025’e kadar %7’den fazla arttırmayı hedeflediğini ifade etti.
Geride bıraktığımız 13. planın da en önemli gündem konularından biri olan yüksek teknoloji üretiminin, Trump yönetimi ile yaşanan sorunlar ile daha da önemli hale geldiği anlaşılıyor. Biden yönetiminin, Trump yönetimine kıyasla Çin politikasına yüksek perdeden karşı çıkmadığı da göz önüne alınırsa, Xi hükümetinin yüksek teknolojide yerel üretimi arttırma ajandasını kararlılıkla takip edeceği tahmin edilebilir.
Büyüme Oranı Hedefi Yer Almıyor
14. plan ile Çin, uzun süredir devam eden büyüme oranı yayınlama alışkanlığından da vazgeçmiş gibi görünüyor. Bu doğrultuda 30 yıldır ilk kez yıllık, veya 5 yıllık, bir büyüme oranı paylaşmamak tercih edildi.
Aynı toplantıda hükûmet, 2021 yılına dair büyüme beklentisini %6 olarak açıkladı. Bu beklenti, analistlerin tahmini olan %8 büyüme oranından daha az. Xi hükümetine yakın analistler, hükümetin tahmin edilenden daha makul bir büyüme oranı paylaşmasının sebebinin kalifiye büyümeyi teşvik etmek olduğunu iddia ederken 14. beş yıllık plan kapsamında da hedefin bu olduğunun altını çizdi.
İklim Değişikliği Ajandası Eleştirileri
Son olarak, 14. planın içerdiği önemli gündem maddeleri arasında Çin’in iklim değişikliği ile mücadele planı ve şehir planlamasında gerçekleştirilecek reformlar yer alıyor. Çin, yerel ekonomide kömür enerjisinden faydalanan devletler arasında açık ara en büyük paya sahip ülke ve dünyada kullanılan kömürün yarıdan fazlasının Çin’de kullanıldığı biliniyor. Fakat geçtiğimiz yıllarda Xi yönetimi, kömür kullanmayı giderek azaltmayı ve en sonunda 2060 yılında karbon ayak izini tamamen bitirmeyi hedeflediğini açıkladı. Gerçekten de yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjinin Çin ekonomisinde payı her geçen yıl artarken, kömür enerjisine olan talep de paralel bir şekilde düşmüyor. Çin, geçtiğimiz 2020 yılında pandemiye rağmen kömür kullanımını %2’ye yakın arttırdı.
14. beş yıllık plan, geride bıraktığımız 13. plana paralel bir biçimde çok sayıda çevre dostu program içeriyor. Bunlar arasında trafikteki araçların içerisinde hibrit ve elektrik ile çalışan araçların oranının artması ve yenilenebilir enerjinin toplam enerji tüketimindeki payının artması gibi gündem maddeleri yer alıyor. Fakat, bazı uzmanlar ortaya konulan 5 yıllık hedeflerin, nihai 2060 hedeflerine ulaşmak için yetersiz kalacağı görüşünde.
Biden yönetiminin iklim değişikliği konusunda önceki yönetimlere göre daha tavizsiz bir duruşunun olduğu biliniyor. ABD’nin yeniden Paris Antlaşması’na girdiği de göz önüne alınırsa, iki etkili ülkenin ortak paydada buluşup tüm insanlığı ilgilendiren bu sorun üzerinde çalışıp çalışamayacakları merak ediliyor.