İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için belki de bu yazıya şu soruyla başlamak lazım: “İstanbul Sözleşmesi ne değildir?”
İstanbul Sözleşmesi, sadece Türkiye’yi ilgilendiren, Türkiye’de hüküm doğuran ve Türkiye’deki gereklilikler dikkate alınarak yapılmış bir sözleşme değildir. İstanbul Sözleşmesi, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” isimli Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler tarafından hazırlanarak imzaya açılan uluslararası bir sözleşmedir. “İstanbul Sözleşmesi” ismi ise bu sözleşmeye verilen kısa isimdir. Bu ismi alma sebebi 2011 yılında Türkiye’nin sözleşmeyi imzalayan ilk ülke olması ve bu imzanın İstanbul’da gerçekleşmiş olmasıdır. İstanbul Sözleşmesi uluslararası bir anlaşma niteliğindedir ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası uyarınca uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir.
İstanbul Sözleşmesi herhangi bir kültüre ait aile yapısını bozmayı veya halkın değerlerini yok etmeyi amaçlayan bir sözleşme değildir. İstanbul Sözleşmesi, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılığın önüne geçmeyi amaçlayan, bu konuda üye devletlere yükümlülükler yükleyen bir sözleşmedir. Kısacası, İstanbul Sözleşmesi yalnızca eşitliği öngörür ve ayrımcılığı dışlar.
İstanbul Sözleşmesi kadına karşı yalnızca fiziksel şiddetin engellenmesini ve bununla mücadele edilmesini öngören bir sözleşme değildir. İstanbul Sözleşmesi, fiziksel şiddetin yanı sıra cinsel tacizi ve psikolojik şiddeti de engellemeyi amaçlar.
İstanbul Sözleşmesi yalnızca kadınların korunmasını öngörmez. İstanbul Sözleşmesi, erkekler de dahil tüm mağdurları korumayı amaçlar. Ne yazık ki her üç kadından birinin şiddet mağduru olduğu değerlendirildiğinde, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulama alanı büyük ölçüde kadın mağdurları kapsamaktadır.
İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti insan hakları ihlali olarak tanımlar ve kadına karşı şiddetin her çeşidine karşı savaşmayı amaçlar. İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddetin cinsiyet bazlı bir şiddet olduğunu, kadınlara biçilen toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle sadece kadın oldukları için şiddete maruz kaldıkları anlayışına dayanır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için ise sözleşmeye taraf ülkelere birtakım yükümlükler yükler.
İstanbul Sözleşmesi Üye Ülkelere Hangi Yükümlülükleri Yükler?
Önleme: Üye ülkeler, kadına karşı şiddetin ve ayrımcılığın normalleşmesini önlemek için medya ve özel sektörün katılımını sağlar, eğitimler düzenler, toplumsal cinsiyet rollerinin yıkılması ve kadının toplumdaki rolünün belirginleştirilmesi için çalışmalar yapar.
Koruma: Üye ülkeler, şiddete ve ayrımcılığa uğrayan tüm mağdurların korunması için sığınma evleri, telefon destek hatları, destek servisleri kurar, korumanın en üst seviyeye çıkarılması için iç hukuk düzenlemeleri yapar.
Kovuşturma: Üye ülkeler, şiddete ve ayrımcılığa uğrayan tüm mağdurların adalete erişebilmesi için soruşturma ve kovuşturma süreçlerini güçlendirir, faillerin yakalanması için kolluk uygulamalarını ve caydırıcı cezalar alabilmesi için kovuşturma süreçlerini iyileştirir, çocuk mağdur ve tanıkların gizliliğini sağlar ve tüm mağdurlara kovuşturma süreçlerinde destek sağlar.
İş birliği Yapma: Üye ülkeler, sivil toplum kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve yargı organları ile işbirliği yaparak İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ve değerlendirilmesi süreçlerinde rol oynar.
Özetle: İstanbul Sözleşmesi yıkmaz, öldürmez, değerleri yok etmez. İstanbul Sözleşmesi eşitliği öngörür, eğitir, öğretir, korur ve yaşatır.