Geçtiğimiz yıl dünya, yıllardır tırmanan Avustralya – Çin gerginliğinin şu ana kadar ki zirvesiyle tanıştı. Bazı ürünlerde %100’leri bulan gümrük vergi artışları, anti-damping hukukuna göre düzenlenen yeni düzenlemeler, karşılıklı suçlamalar, hakaretler, ajanlık suçlamasıyla tutuklanan veya sınır dışı edilen bürokratlar… Tüm bu sorunların en geniş yankı uyandıranı, Çin’in kimi Avustralya ürünlerine uygulamaya başladığı yüksek gümrük vergileri. Fakat, Avustralya ve Çin arasındaki gerginlikler sadece ekonomik boyutta değil.
İlk olarak belirtmek gerekir ki; iki ülke dış politika alanında tamamıyla zıt kutuplarda yer alıyor. Çin, Güney Asya ve Pasifik’te egemenlik sahasını büyütmeye devam ederken, Çin’in bu doğrultuda gösterdiği agresif tavırlardan son derece rahatsız olan ülkelerin başını ABD, Hindistan, Japonya ve Avustralya çekiyor. 2005 yılından beri aynı konularda işbirliği içerisinde olan bu dört ülke, Trump yönetiminin 2019 yılında hayata geçirdiği Blue Dot Network (Mavi Nokta Ağı) ile ekonomik, askeri ve stratejik işbirliğini arttıracaklarının sinyalini vermişti. Biden yönetiminin Pasifik politikaları anlamında öncülüne yakın bir çizgi izlediği de biliniyor; geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Blinken, geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Asya seyahatlerinde yine aynı dörtlü ile yüksek düzeyde işbirliği konusunda anlaştı.
Dolayısıyla yaşanan ekonomik sorunların ciddi bir siyasi altyapısı olduğunundan bahsedilebilir.
İlk Gol Çin’in; Tüketim Sektörü
Çin ve Avustralya arasında yaşanan ticari gerginlikler arasında belki de kendine medyada en geniş yer bulanı… Çin’in Avustralya’dan gelen şaraplara anti-damping hukuku uyarınca %100’ü aşan oranda vergi uygulamaya karar vermesi büyük yankı uyandırdı. Anti-damping, Dünya Ticaret Örgütü’nün meşru olarak öngördüğü bir “ticaret bariyeri” olarak tanımlanabilir. Bir ülke, yerel üreticisini korumak için aynı ürünü dışarıdan çok daha ucuza ithal eden şirketlerin mensup olduğu ülkelere anti-damping vergisi öngörebiliyor. Bu gümrük vergileri sayesinde bu ürünlerin iç pazardaki fiyatları artıyor ve yerli üretici de çok düşük fiyatlarla rekabete girmek zorunda kalmıyor.
Tarım ve madencilik alanında oldukça gelişmiş olan Avustralya, başta dana eti, tahıl ve tahıl ürünü, pamuk ve şarap her yıl milyonlarca ton tarım ürünü ithal ediyor. Bu ürünlerin en büyük alıcısı ise bölgenin ve dünyanın en büyük tüketim marketlerinden biri olan Çin. Dolayısıyla, Çin’in bu ürünlere anti-damping kapsamında yüksek vergiler uygulaması Avustralya’da bu alanlarda çalışan işçileri ve sektörün ekonomik getirisini tehlikeye sokuyor. Her ne kadar Avustralya şarapları tüm dünyada olduğu gibi Çin’de de popüler olsa da Çin’in bu tip tüketim mallarını başka ülkelerden temin edebildiği ve bu ürünlerin satın alımında tüketiciye bir fiyat artışı yansımayacağı öngörülüyor.
Yani Avustralya tarım sektörü, bu zıtlaşmadan bir hayli zararlı ayrılıyor.
Avustralya Durumu Eşitliyor: Madenler ve Doğal Kaynaklar
Her ne kadar Avustralya’nın tarım sektörü darbe alsa da, Avustralya’nın güçlü olduğu bir diğer sektör olan madencilik ve doğal kaynak sektörünün gücü ve üretim kapasitesi, iki ülke arasındaki gerginlikleri dizginleyen faktör olmaya devam ediyor.
Avustralya, ülkede bulunan çok sayıda demir, kömür madeni ve doğal gaz rezervleri sayesinde her yıl Çin ve diğer ülkelerin güvenilir bir ticari partneri olmayı başarıyor. Bu durum kendini özellikle Çin özelinde belli ediyor, zira “dünyanın fabrikası” olarak anılan Çin, dünyada bir ülkeden diğerine satılan demirin neredeyse %70’ini kendisi ithal ediyor. Avustralya ise dünyanın en çok demir üreten ülkesi ve bu demirin %80’ini Çin’e satıyor. Durum öyle bir noktaya geldi ki, geçen yıl her ay şiddetini arttıran gerginlikler sırasında tarafların hiç biri demirden bahsetmedi bile.
Dolayısıyla Çin, demir konusunda Avustralya’ya bir hayli bağımlı ve bu da tartışmaların büyümesine bir nebze de olsa engel oluyor.
Fakat bütün bu meselelere ithalatçı ülkenin gözünden bakmak biraz sakıncalı. Çin, ABD’nin ardından açık ara farkla dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve tüm projeksiyonlar Çin’in sonraki on yıllık dönemde ABD ile arasındaki farkı daha da kapatacağını, hatta dünyanın en büyük ekonomisi dahi olabileceğini ifade ediyor. Aynı zamanda Çin Avustralya’nın en çok mal ihraç ettiği ülke. Bu sebeple, bu büyüklükte bir pazara girişin kısıtlanması Avustralya’da çok sayıda sektörün ciddi anlamda ekonomik zarar yaşaması ve ülkedeki işgücü piyasasının da darbe alması anlamına geliyor. Bütün bu gelişmeler Avustralya için çok önemli çünkü Avustralya Çin ile ticaretinde ihraç fazlası veren sınırlı sayıda ülkelerden biri, aynı zamanda Çin ile ticaret Avustralya ekonomisinin ciddi bir kısmını oluşturuyor.
Sorun Sadece Ekonomik Değil
Bahsedildiği üzere, Çin ve Avustralya, uzun bir süredir politik olarak giderek daha da ayrışan Asya/Pasifik düzleminde iki zıt noktada yer alıyor. Fakat, geçtiğimiz yıl başlayan pandemi, bu iki ülke arasında belki de daha derinden yaşanan bir sorunu daha ortaya çıkardı. Bağımsız medya ve Çin merkezli kaynakların haberleri, Avustralya’daki çoğunluğu Çinli olan Asyalıların endişe verici boyutlarda ırkçılığa maruz kaldığını ifade ediyor. Son araştırmalara göre geçtiğimiz 12 ay içerisinde her 5 Çinli Avustralyalı’dan biri şiddet tehdidine veya şiddete maruz kalmışken, kötü muameleye maruz kaldığını iddia edenlerin oranı %3’ü buluyor. Bu oranların artmasında Covid-19’un etkili olduğu su götürmez bir gerçek. Çin yetkilileri, Başkonsolosluk seviyesinden vatandaşlarını ve etnik bağı olan Çinli Avustralyalıları uyarıyor ve Avustralya’ya yatırım yapmak veya çeşitli üniversitelerinde eğitim almak isteyen vatandaşlarını bir kez daha düşünmeye teşvik ediyor. Avustralya’nın uluslararası eğitim sektörünün 40 milyar dolarlık bir sektör olduğunu, bu eğitimi tercih edenler arasında Çin vatandaşlarının birinci sırada olduğunu unutmamak gerekiyor.
Dolayısıyla Avustralya ve Çin arasında yaşanan sorunlar, dönemsel olmaktan artık oldukça uzak. İki ülkenin dış politika ve yönetim şeklinin taban tabana zıt olması geçtiğimiz yıl ekonomik ilişkilere de direkt olarak yansımış durumda, ve Çin konusunda daha şahin politikalar izleyen Liberal Parti’nin bir sonraki seçimden de zaferle çıkması sonucunda 2020’de yaşanan zıtlaşmalar önümüzdeki yılların fragmanı olarak kalabilir.
Sonsöz olarak, Avustralya ve Çin arasına yaşananlar Çin ile ticaret hacmi geniş olan ülkeleri, yani dünyadaki hemen tüm ülkeleri, yakından ilgilendiriyor. SOAS London Üniversitesi Çin Enstitüsü üyesi Steve Tsang’in yorumunu tekrar etmek gerekirse Çin, Avustralya’yı, hakkını savunduğu için cezalandırıyor.