Haftanın Gelişmeleri /////////
*Louis Vuitton 160 yıllık tarihini ve sanatsal iş birliklerini “LOUIS VUITTON &” sergisi ile kutluyor. Louis Vuitton’un sıkça ilham aldığı sanatçılar tarafında şekillenen sergi, Kansai Yamamoto’dan Hiroshi Fujiwara’ya, Yayoi Kusama’dan Nigo’ya, çok sayıda ünlü sanatçıyı onurlandırıyor. Louis Vuitton’ın dünyanın en lüks markalarından biri haline gelme serüvenine odaklanan sergi, 180’den fazla öğe aracılığıyla Louis Vuitton’un süre gelen iş birliği mirasının izini sürerken aynı zamanda Paris’i Tokyo’ya bağlayan bir köprü görevini de üstleniyor. Jing in Shibuya, Tokyo’nun ev sahipliği yaptığı sergi 16 Mayıs’a kadar ziyaret edilebilecek.
*HBO yeni belgeseli “The Last Cruise” ile bizleri pandeminin ilk günlerine geri götürüyor. Kruvaziyer gemisi “Diamond Princess’in” 20 Ocak 2020’de Japonya’dan açılarak başladığı yolculuğunun gemideki 700’den fazla yolcunun koronavirüs’e yakalanmasıyla son bulan süreci konu alan belgesel, küresel bir krizin ortasında kaldıklarını fark eden yolcu ve mürettebatın, korku içinde geçirdikleri zamanları bize birinci ağızdan anlatıyor. Geçtiğimiz ayın sonlarında SXSW Film Festivali’nde gösterimi yapılan filmi HBO ve HBO Max üzerinden izleyebilirsiniz.
*Müzik dünyası eski normal günlerine dönmek için çabalarken, dünya genelinde artan vaka sayıları birçok festivali üst üste ikinci kez iptal ve erteleme kararı aldırmak zorunda kaldı. Geçtiğimiz yıl 50. yılını kutlayacağı özel bir festivali iptal etmek zorunda kalan Glastonbury, bu yıl 23 Haziran olarak belirlediği festival tarihinin organizatörler için erken bulunmasıyla yine aynı sonuçla karşılaştı. Üst üste iki yılı festival düzenlemeden geçirmek istemeyen Glastonbury Festivali yöneticileri ise çareyi pandemi de hayatımıza giren etkinliklerden biri olan online konserler düzenlemekle buldu. Festival tarihinde ilk kez bilet sahiplerinin, Coldplay, HAIM, Jorja Smith, Kano gibi sanatçıları evlerinden izleyecekleri bu organizasyonun gelirleri ise Oxfam, Greenpeace ve WaterAid yardım kuruluşlarına bağışlanacak.
*adidas x Wales Bonner 2021 İlkbahar-Yaz koleksiyonu 1980’lerin Jamaika dans müziğinden ilham alıyor. İlk kez 2020 Paris Moda Haftası’nda karşımıza çıkan “Essence” koleksiyonu, 70’li yılların yeniden tasarlanan vazgeçilmez parçalarıyla birlikte Jamaika dans salonu müziğinin doğuşunu da aktarıyor. Tasarımcı Wales Bonner’ın vintage kesim çizgileri, tişörtler ve eşofmanlarla birlikte o dönemin parçalarını sergilediği koleksiyon aynı zamanda adidas Samba ve Nizza silüetlerini de güncelleyerek 70’li yılların stilini bize başarılı şekilde aktarıyor.
Yazarlar/////////Sanat
NFT, DİJİTAL MÜLKİYET, MÜZİK.
Yiğit Soner
Açılımı non-fungible token olan NFT, Türkçe’ye “değişimi mümkün olmayan simge” olarak çevrilebilir. NFT, bir blockchain üzerinde eşleniği olmayan bir veri parçasını temsil eden bir simge, veya “token”. NFT’ler, NFT pazarlarında işlem görebiliyor. 2017’de Larva Labs tarafından Ethereum blockchaininde yayınlanan “CryptoPunks” isimli NFT, bu konseptin sanata ve dijital mülkiyete uyarlanmasındaki öncülerden.
Sanatın ve genel olarak fikri mülkiyetin dijital dünyada sınırsız çoğaltılabilmesi, internetin dünya genelinde yaygınlaşmasıyla beraber sanatçıların gelir kaynakları ve bu konudaki aidiyet kavramı gibi konularda sorun teşkil ediyor. 2000’lerin başında Napster’ın yaygınlaşmasıyla beraber fiziksel satışın yavaş yavaş yerini dijital “streaming”e bırakması, müzik sektöründe fikri mülkiyet ve gelir dağılımı ile ilgili konuları geçmişte eşi benzeri olmayan bir şekilde zorluyor. Günümüzde streaming platformlarının ve plak şirketlerinin gelir dağılımı üzerinde kontrolü tekrar sağlamaya başladığı bir dönemde, NFT’lerin fikri mülkiyet ve eserden elde edilen geliri demokratikleştirmesi bekleniyor.
NFT’ler, dijital dünyada eşleniği olmayan veri parçalarını temsil ettikleri için ve bu simgelerin blockchainlerde var olmasıyla bu konuya ilginç bir çözüm sunuyor. Günümüzde NFT’ler aslında sadece aidiyet belirten bir simge. NFT’lerin sahipleri sanat eserinden herhangi bir düzenli telif geliri elde etmiyor. NFT’nin algılanan değerine göre tekrar satarak bir kar söz konusu olabiliyor, ancak bunun dışında NFT’ler aslında şişirilmiş bir özgünlük belgesi. Pitchfork’dan Marc Hogan’ın yazısını alıntılamak gerekirse: “Dijital sanat dünyasından gelen NFT’ler, doğası gereği yapay bir nadirlik algısı yaratıyor. Simgenin kendisi nadir, sanat eseri değil.”
Tabii, demokrasilerde çare tükenmez. 2005’de kurulan, merkezi Liverpool’da olan dijital müzik dağıtım şirketi Ditto Music, bunu değiştirecek bir çözüm üretiyor. “Chance the Rapper” gibi isimlerin tercihi olan dağıtım şirketi, “bluebox” isimli blockchain bazlı araçlarını kullanarak dijital dünyada telif haklarını korumakta. Şirketin kurucu ortağı ve CEO’su Lee Parsons, bu sene içerisinde bir “telif hakkı borsası” ve “initial release offering plaform” açacaklarını duyurdu. Hayranların sanatçıların telif haklarından “hisse” alabilmelerini sağlayacak platform, sanatçıların eserlerinin kısmi aidiyetini NFT’ler aracılığıyla satabilmelerine yol açacak. Sanatçılar için ek bir gelir kaynağı oluşturacak bu platform, koleksiyoncular için sevdikleri sanatçıların eserlerinin bir kısmına sahip olabilmelerini sağlayacak.
Bu yazıyı biraz karamsar şahsi fikirlerim ile kapayacağım. Öncelikle, Stephen Witt’in “How Music Got Free” isimli kitabından birkaç cümle paylaşmak istiyorum. “Since the introduction of the iPod, Apple’s stock prices had septutled – the technology also-ran was now bigger than Universal [Music Group] itself. (…) When Sony had had its Walkman craze, the music industry had sold tens of millions of tapes. (…) So doing the math, the success of the mp3 player should have meant tens – no hundreds – of millions in sales of mp3s. In fact, ten million iPods sold in stores should have meant ten billion songs sold through iTunes. But that wasn’t happening.” Müzik endüstrisi ve sanatçılar, geçtiğimiz 20 yılda dijital müzik dağılımının yaygınlaşması ile çok büyük bir sarsılma yaşadı. Endüstri bu sarsılmayı, eski gelir dağılım sistemini kısmen koruyarak atlatmayı başardı, fiziksel satıştan elde edilen gelir kaynağını dijital streaming geliri aldı. NFT’lerin bu endüstride yapması gereken etkiyi yapabilmesi için, gündelik hayattaki müzik tüketimini etkileyebilecek olması gerekiyor. Streaming platformlarının yaygınlaşması herkesi müziğe yasal ve ücretsiz olarak erişebilir hale getirdi. NFT sisteminin dijital telif sistemini demokratikleştirebilmesi için, son kullanıcı için mevcut müzik tüketim sistemi ile kıyaslanabilir kolaylıkta bir çözüm üretmesi gerekiyor. Bence 2000’leri atlatan müzik endüstrisi ve büyük plak şirketleri, yeni kurabildikleri statükoyu korumak için vermesi gereken savaşı tüm gücüyle verecektir.
Yazarlar/////////Sneaker
NİSAN AYINDA KAVUŞMAYI BEKLEDİĞİMİZ SNEAKERLAR
Göksu Göncü
adidas Stan Smith “Kermit” (1 Nisan)
Adidas’ın sürdürülebilir malzemeler kullanılarak ürettiği Stan Smith modelleri, The Muppets’dan ünlü yeşil kukla Kurbağa Kermit ile tanıtılıyor.
70’lerden bu yana piyasada olan efsane Stan Smith modeliyle birlikte sürdürülebilirlik konusunda attığı adımları vurgulayan adidas, 2025 yılına kadar her 10 ürününden 9’unu sürdürülebilir üretim süreçleriyle tamamlamayı hedefliyor. Markanın plastik atıklarını önce azaltma ve sonradan tamamen ortadan kaldırma taahhüdünün bir parçası olarak Stan Smith modelini Kurbağa Kermit ile (Kermit the Frog) buluşturuyor.
Reebok Instapump Fury OG (2 Nisan)
Kendine özgü cesur tasarımı ve neon renkleriyle ilgi odağı olmaya şimdiden oldukça hazır olan bu model ilgilileriyle kavuşmayı bekliyor!
Coca-Cola x ASICS GEL-Quantum 90 (9 Nisan)
Yeme-içme sektörünün sneaker dünyasına olan ilgisi hız kesmeden devam ediyor. Sokak giyimi sahnesinin en büyük isimleriyle zaten işbirliği yapmış olan Coca-Cola, şimdi canlı kırmızı rengini ASICS GEL-Quantum 90 Tokyo ile birlikte sergiliyor. ASICS’in özel vektör logosuna, Coca-Cola’nın özel renklerinin eşlik ettiği bu özel model 9 Nisan’da satışa sunulacak.
Air Jordan 5 Raging Bull (10 Nisan)
Hazırsanız size bir müjdemiz var! Raging Bull 12 yıl aradan sonra onu ikonlaştıran tüm ayrıntılarıyla sevenleriyle yeniden buluşmaya hazırlanıyor. Gözümüze ise en çok köpekbalığı dişlerinden ilham alınarak tasarlanan siyah orta tabanına çarpıyor!
Sean Wotherspoon x adidas ZX 8000 “SUPEREARTH” ( 16 Nisan)
Sürdürülebilirliğin ve çevre dostu ürünler kullanmanın önemini gittikçe daha iyi anlıyorken Sean Wotherspoon’un Adidas’la olan bu iş birliği hem renkli tasarımı hem de doğaya karşı olan yaklaşımıyla beklemeye oldukça değer görünüyor!