Boğaziçi Direnişinin başlamasıyla LGBTİ+’lar bir kez daha ana akım medyanın gündemine girdi. Ancak bu kez altı-yedi yıl öncesinde olduğu gibi coşkulu Onur Yürüyüşü ya da siyasi parti temsilcileriyle mecliste yapılan görüşmeler sebebiyle değil; kriminalize edilen, adeta bir terör örgütü olarak lanse edilen, toplumda yeri olmayan ve bu sebeple de toplumdan “atılması” gereken bir sosyal grup olarak manşetlerde yer buldu.
Boğaziçi Direnişi öncesinde, özellikle 2015 itibarıyla gerek toplumun farklı kesimlerinden gerekse siyasi aktörlerden LGBTİ+’lara yönelik ayrımcı söylemler sistematik bir şekilde artmaya başlamıştı. LGBTİ+’lara yönelik nefret davranışlarında artışlar gözlenmeye başlamıştı. Özellikle LGBTİ+ hareketinin gittikçe daha görünür ve söz üreten, toplumda eşitlik arayan ve hak mücadelesini çeşitli siyasi partiler üzerinden de yürüten bir güce kavuşması, toplumdaki çeşitli kesimlerin bu harekete karşı daha agresif tutumlar sergilemesinde etkili oldu.
LGBTİ+ Nedir?
Özellikle sosyal medyada doğru bilinen birtakım yanlışları düzeltmekte fayda var. LGBTİ+ bir insan değildir. LGBTİ+ bir örgüt değildir. LGBTİ+’lı diye bir söylem olamaz, çünkü bu söylem hiçbir kişiyi, hiçbir kurumu, hiçbir nesneyi işaret etmez. LGBTİ+, kabul edilsin ya da edilmesin, toplumda var olan belli bir sosyal grubu ifade eder. LGBTİ+ kimlikler vardır ve bu kimlikleri sahiplenen ve bu kimliklerden biri ya da birkaçıyla kendini tanımlayan insanlar vardır. Ancak LGBTİ+ bir insan yoktur.
Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transseksüel, İnterseksüel kimliklerin ilk harflerinin bir araya gelmesiyle oluşan LGBTİ çatı ifadesinin yanında konumlanan “+” işareti ise yukarıda sayılan kimlikleri kabul etmeyen, kendini bu terimler altında rahat hissetmeyen ya da bu terimlerle sınırlandırmak istemeyen kişileri ifade ediyor. Aseksüel, akışkan cinsiyetli, kendini herhangi bir cinsiyet kimliğine ya da cinsel yönelim kalıbına sokmayan/sokmak istemeyen kişiler işte bu artının içinde. LGBTİ çatı kimliği aynı anda hem cinsel yönelimi hem de cinsiyet kimliğini içinde barındırıyor.
Peki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedir?
CETAD’ın ifadesine göre cinsel yönelim; kişide cinsel duygu, istek ve davranışların belli bir cinsiyete çekimidir. Cinsel yönelim karşı cinse olduğunda heteroseksüellik, kendi cinsine dönük olduğunda eşcinsellik, her iki cinse dönük olduğunda biseksüellik adı verilir. Cinsiyet kimliği ise kişinin kendisini ait hissettiği ve beyan ettiği cinsiyet halidir. Bir kişinin cinsiyet kimliği doğuştan gelen atanmış cinsiyetinden farklı olabilir ya da toplumda süregelen ikili cinsiyet sisteminden bağımsız ya da bu sistemin dışında olabilir.
Dolayısıyla LGBTİ+ denildiği zaman salt cinsel yönelim ya da salt cinsel kimlikten değil, bu ikisinin bir araya gelişinden söz ediyoruz. L-G-B terimleri birer cinsel yönelimi işaret ederken, T cinsiyet kimliğini işaret eder. Dolayısıyla cinsiyet kimliği olarak transseksüel kadın olan bir kişi heteroseksüel, lezbiyen ya da biseksüel olabilir. Aynı şekilde transseksüel erkek olan bir kişi de heteroseksüel, gey ya da lezbiyen olabilir. Tüm bu kimlikler ve biraradalıklar kişilerin hasta, sapkın ya da ahlaksız olduklarını göstermez. Aksine LGBTİ+ kimlikler normaldir ve kendilerini bu kimlikler ile tanımlayan kişiler de toplumdaki diğer kişilerden daha eksik ya da diğer kişilere göre anormal değildir. Dolayısıyla toplumda eşit hak ve özgürlüklere sahip olmak zorundadırlar.
Türkiye’de LGBTİ+ Hareketinin Çok Kısa Gelişimi
1858’de Sultan Abdülmecid tarafından Osmanlı sodomi yasalarını kaldırdı ve bu Osmanlı’nın eşcinselliği bir suç olmaktan çıkardığı anlamını taşıyordu. Osmanlı’dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de bugüne kadar eşcinselliği bir suç ya da yasak olarak gösteren herhangi bir kanun bulunmuyor. Dolayısıyla Türkiye’de eşcinsellik ve transseksüellik yasak ya da suç değil. Ancak bu durum LGBTİ+’lar vatandaşların LGBTİ+ olmayan vatandaşlarla aynı haklardan aynı şekilde yararlandığı ya da toplumda ayrımcılığa uğramadığı anlamına gelmiyor.
Türkiye’de eşcinsel hareketin ilk örgütlü meyveleri 1980’lerin ikinci yarısında Ankara’da Eşcinsel Kurtuluş Hareketi ile başlıyor. Ancak bu hareket herhangi bir yasal dernek ya da oluşum değil. Türkiye’deki ilk eşcinsel derneği 1990’larda yine Ankara’da kurulan ve bugün de çalışmalarını sürdüren Kaos GL Derneği. İlk etapta sadece gey ve lezbiyenlerin temel hak ve özgürlüklerine erişimi için çalışan dernek sonrasında transseksüellerin hak ve özgürlüklerini çalışma planına ekliyor ve daha kapsayıcı bir kurum haline geliyor. Özellikle 2000’li yıllar LGBTİ+ hareketinin gittikçe güçlendiği ve görünürlüğünü artırdığı yıllar. Bu dönemde İstanbul’da Lambda İstanbul oluşumu ve sonrasında dernekleşmesi ülkenin iki büyük şehrinde hareketin söz üretmesini sağlıyor. 2010’lu yıllarda hem İstanbul hem de Ankara’da LGBTİ+ derneklerinin ve özel olarak transseksüel hakları için çalışan derneklerin artış gösterdi görülüyor. Bu yıllarda hareketin İstanbul ve Ankara ile sınırlı kalmayıp ülkenin çeşitli şehirlerine de yayıldığını gözlemliyoruz.
2013 yılının mayıs ayında başlayan Gezi Hareketi’yle birlikte LGBTİ+ hareketi, toplumun çok daha geniş kesimine ulaştı, sözünü ve taleplerini daha fazla insana duyurdu. Bu dönemde hareket çeşitli siyasi partilerle yakın ilişkiler kurarak partilerin siyasi ajandalarına LGBTİ+ haklarına dair çalışmalar yapması için çabaladı. LGBTİ+ aktivisti Boysan Yakar, açık eşcinsel kimliğiyle Şişli Belediye Başkanı’nın danışmanı olurken, aktivist Sedef Çakmak açık eşcinsel kimliğiyle Beşiktaş Belediyesi meclis üyesi oldu. Aynı zamanda 2013 ve 2014’de Onur Yürüyüşleri rekor katılımla İstiklal Caddesi’nde coşkulu bir şekilde gerçekleşti.
Sonuç olarak…
Uzun yıllar geniş katılımlı pek çok yürüyüşün ardından 2015’de Onur Yürüyüşü’nün yasaklanması ve yürüyüşü gerçekleştirmek isteyen kişilere yapılan sert müdahaleler sonrası, Türkiye’de Onur Yürüyüşleri gerçekleştirilemiyor. Üstelik bu tarih itibarıyla LGBTİ+ hareketine ve LGBTİ+ kimliklere sahip kişilere karşı agresif tutum da gittikçe artıyor, eşcinsel ve trans cinayetleri ve LGBTİ+ kimliklere yönelik nefret söylemleri toplumda hızla artıyor. Böyle bir durumda LGBTİ+ hareketi durmadan ve yorulmadan çalışmaya, dernekler aracılığıyla LGBTİ+ hareketin eşit hak ve özgürlük mücadelesini savunmaya ve elde edilen görünürlük ve desteği daha da ileri taşıyarak herkes için eşit, adil ve huzurlu bir toplumu oluşturma mücadelesine devam ediyor. Çünkü Kaos GL Derneği’nin de sloganı olduğu gibi: Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir.