Novo // Mayıs II


Haftanın Gelişmeleri /////////


*Ünlü şef Anthony Bourdain’in hayatını anlatan, Roadrunner: A Film About Anthony Bourdain adında bir belgesel geliyor. Üç yıl önce aramızdan ayrılan şef, yazar ve Emmy ödüllü televizyon sunucusu Bourdain’in hayatı, Roadrunner isimli belgesel ile keşfedilmeyi bekliyor. Yönetmen koltuğunda 20 Feet From Stardom adlı belgeseliyle Oscar kazanan Morgan Neville’in oturduğu, Roadrunner: A Film About Anthony Bourdain belgeseli ilk olarak 11 Haziran’da Tribeca Film Festivali‘nde seyircisiyle buluşacak. Ardından 16 Temmuz’da sinemalarda yerini alacak film daha sonra CNN ve HBO Max‘te üzerinden genel izleyiciyle sunulacak.


*Fotoğrafçı Jesse Frohman, Kurt Cobain’in ölümünden hemen önce gerçekleştirdiği fotoğraf çekimindeki kareleri, NFT olarak satışa çıkarıyor. İlk kez halka sunulan bu görseller, 1993 yılında yapılan çekimden 104 görüntü ve polaroidlerden oluşuyor. “The Last Session” isimli bu çekim, sanatçının en çok kullanılan fotoğraflarının daha önce hiç görülmemiş negatif basımlı versiyonlarını da içermekte. Aramızdan ayrıldığı yaşa gönderme niteliğinde 27.27 ETH gibi bir fiyattan başlayan teklifler neredeyse 72.000 dolara denk geliyor. Koleksiyonun satışlarından elde edilen gelirlerin bir kısmı, mental sağlık destek programlarına destek veren JED Vakfı‘na bağışlanacak.


*A24 Books, yayınlandığı ilk günden itibaren popüler kültürün büyük bir parçasını haline gelen Sam Levinson’ın yaratıcısı olduğu, Zendaya’nın ismini drama kategorisinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan en genç oyuncu olarak Emmy Ödülleri tarihine yazdırdığı Euphoria  dizisi sevenleri için özel bir set hazırladı.  Oyuncu kadrosu ve dizinin yaratıcı ekibiyle yapılmış röportajlarla daha önce hiçbir yerde görülmemiş fotoğrafları bir araya getiren sekiz kitaplık The Euphoria Books: S1 Boxed Set dizi severlerini, bin sayfalık içerikle ilk sezonu masaya yatıran derlemede karakterlerin ilk eskizlerinden nasıl ete kemiğe büründüğüne tanık olmaya çağırıyor.


*Hermés ve Rolls-Royce şimdiye kadarki en lüks arabayı üretmek için güçlerini birleştirdi. Rolls-Royce’un ikon haline gelen Phantom VIII modelinden ilham alınarak, tamamen el yapımı olan lüks tasarımıyla öne çıkıyor. Hermés’in ünlü “Enea Green” derisiyle kaplanan otomobilin içi, düşes kolları, şampanya soğutucu gibi bileşenlerle tasarlanarak rüya gibi bir tasarıma imza atılıyor. Japon girişimci ve sanat koleksiyoncusu olarak tanıdığımız Yusaku Maezawa tarafından sipariş edilen araç, uzun süre gündemden düşmeyecek gibi gözüküyor. 


Yazarlar/////////Sinema


KIRIK KALPLER DURAĞINDA İNECEK VAR; “FALLEN ANGELS

Aysu Mısır

MUBI’nin Wong Kar-wai özel seçkisi olan “Aşk. Wong Kar-Wai Sineması” koleksiyonuyla birlikte; birbirinden özel filmleri tekrar izleme şansını bulduk. Emin olun ki; Wong Kar-Wai hiçbir yönetmene benzemeyen o çılgın büyüsüyle birlikte sizi tepeden tırnağı aşkla saracak. Yalnızca bir film değil aynı zamanda nadide şiirler olan bu eserleri tekrar tekrar izlemek, bir insanın ruhuna yapabileceği en güzel katkılardan biri kesinlikle. Büyük bir Wong Kar-wai hayranı olduğumdan, her bir yapımını izlemek ve onun duygularını hissedebilmek, benim için büyük bir ayrıcalık ve zevk.

Wong Kar-wai filmleri; sevginin her tonunu, yalnızlığın gerçek ve acımasız yüzünü, en önemlisi de duyguların ne kadar saklanmaya çalışılırsa çalışılsın; gün yüzüne çıkan izlerini görebildiğimiz nadir birer şiir benim gözümde. Belki de kendisiyle kurduğum bu derin bağdan ötürü bunları hissediyorumdur fakat şöyle de bir gerçek var ki; sinema tarihine yön veren ve Asya sinemasının günümüzdeki bu popülerliğinin en önemli nedenlerinden biri olduğunu unutmamak gerek. Gerek çekim tekniklerinin benzersizliği gerekse sinematografinin sanatsallığı ve en önemlisi kullanılan müziklerin hatıralarda iz bırakması adeta bir sinema dersi verir nitelikte. Benim için en değerli filmi olan In the Mood for Love’in yanında, bir diğer gözdem Chungking Express, Happy Together, 2046 ve daha nice filmi sinemaya kazandırmış. Bugün sizlerle yine kırık kalpler için her zaman özel bir yeri olan Fallen Angels hakkında konuşmak istiyorum.

Yalnızlık; kelime olarak ne kadar kısa gözükse de, sırtında taşıdığı anlamın büyüklüğü bir o kadar da fazla öyle değil mi? Bazen insana huzur verir, kendini ve kalbini dinlemesi için bir fırsat yaratır ama bazen öyle bir an gelir ki; baş başa kaldığın “kendin” bile fazla gelir, benliğinin duvarının altında ezilir kalırsın. Ne kadar sevgiye, hayatımıza değer katacak insanların varlığına duyulan ihtiyacı kabul etmekten kaçarsak kaçalım, yine de kendimizi günün birinde bir sevgi kalıntısına bile muhtaç göreceğimiz o anı elbette yaşarız. İşte 1995 yapımı, Fallen Angels da bu duyguları hissedebildiğimiz, ansızın aklımıza düşen o derin yalnızlığın seslerinden esinlenirmişçesine, beyaz perdeye sunulan çok değerli bir yapım. İsminden de anlaşıldığı üzere; şanssızlığın, hayatın gerisinde kalanların ve kabul edilemeyenlerin bir yaşam kesitini izliyoruz; yani “düşen melekleri”. İsminde bir şeytan tasviri görmemize rağmen, hikayenin derinine inildiği zaman aslında toplum olarak, hayatın köşesine attığımız bazı “kötülerin” de bir kalbi ve duyguları olduğunu görüyoruz. Kötü olunduğu anda bütün duyguların insan vücudundan silindiği düşüncesini yıkmaya çalışıyor da diyebiliriz. Elbette kötüleri ve kötülüğü övmüyor, fakat işin sonunda onların hala birer insan olduğunu hatırlatıyor, Wong Kar-wai.

Derin yalnızlığın yanında, ardında bıraktığımız saf sevginin de bir yansıması Fallen Angels. Filmin içerisinde oldukça fazla sevgiyi hissediyoruz; baba sevgisinden, sevgiliye duyulan özlemine kadar. Karşılıksız ve karşılıksız sanılan sevgilerin üzerinde duruyor daha çok. Sevginin kıymetini ta ki, kaybettiğinde anlaşıldığını bir kez daha acımadan gösteriyor adeta. Kendini sevmeyi bile başaramayan insanların; kendilerinden sakındıkları o sevgiyi, tereddüt etmeden nasıl da tesadüfen karşılaştığı birine verdiğini görüyoruz. Onu unutmasın, aklında daima yer etsin diye saçını sarıya boyatan bir kadında; her gece farklı dükkanlara girip onları işleten, ta ki aşık olduktan sonra o dükkanları aşkına benzettiği için bir daha izinsiz girmeyen genç bir adamda ya da insanları umursamadan öldüren bir kiralık katilin, sevdiği kadını hatırlatan şarkıyı duyup ağlamasında görüyoruz.

Film içinde karakterlerimiz daima kaybediyor. Ansızın karşılarına çıkan bir anda büyüyüp, alevlenen sevgilerini de, küçüklükten beri içten içe besleyip gösteremedikleri sevgiyi de. Filmde aile ilişkisinin bağı; bir baba-oğul üzerinden işleniyor. Her ne kadar, ikisinin de aslında birbirlerine uzak olduğu ve anlaşamadıkları betimlenmeye çalışılsa bile aradaki o derin bağı; birbirlerinin videolarını izledikleri o masum sahnede yaşadıkları mutlulukta anlıyoruz. Ve bu sahnenin sonunda ise, kıymetini bilmemiz gereken sevgiyi de. Filmin bu sahnesinde; çocukluğundan beri babasıyla yaşadığı her an kendini çocuk gibi hissettiğini fakat onu kaybettiği zaman ise ilk defa yetişkin olarak hissettiğini söylüyor karakterimiz. Ve sonuna ekliyor; “Ben yetişkin olmak istemiyorum”. Aslında tüm filmin hissettirmeye çalıştığı, sevginin masumiyetini tek bir replikle bizlere özetliyor, Kar-wai.

Bu kadar gerçek duyguların yanında, kendimizi kandırdığımız sahte hislerden bahsetmeden de edemiyor Wong Kar-wai. Her gün çabucak harcadığımız duygular, insanlara karşı gerçek sandığımız ama samimi olmayan hisleri de hissettiriyor. Bir Asya ülkesi olan Hong Kong’da devamlı insanların Mc Donalds’da yemek yemesi ve bu markaların daima seyirciye gösterilmeye çalışılması; aslında kendine ait olmayan hislerin sahiplenildiği zaman ortaya çıkan samimi olmayan duyguların bir yansımasını gösteriyor izleyiciye.

Filmin en sonunda ise iki kırık kalbin birbirlerini bulmasıyla beraber hafif bir teselli ve tebessümle beraber noktalıyor filmi. Gerçek ve olması gereken hisleri; o meşhur motosiklet sahnesiyle beraber görüyor ve veda ediyoruz. Gerek sinematografinin verdiği büyü ve müziklerin büyüsü, diyalogların derinliği ile akıllara kazınan bir film oluyor Fallen Angels. Wong Kar-wai filmlerinin sinematografisini daima Edward Hopper tablolarına benzetiyorum. O tablolardaki gibi kalabalık şehirlerin arasında yaşanan yalnızlığı yaşatıyor bizlere. Ve benim için değeri daha da çok artıyor. O zaman kırık kalpler durağında inecek var diyor ve Fallen Angels incelememi burada sonlandırıyorum.

Novo'da Geri Sar...