Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen Ramazan ayının başından beri Kudüs’te sular durulmuyor. Öyle ki üç semavi din için de kutsal sayılan şehirdeki şiddet olayları geçtiğimiz günlerde etkisini büyük ölçüde arttırdı. Olaylar, onlarca can kaybına ve yaralanmaya sebep oldu. Birleşmiş Milletler Ortadoğu Barış Süreci Koordinatörü Tor Wennesland, bölgede İsrail ve Filistin güçleri arasında yaşanan çatışmanın tam ölçekli bir savaşa dönüşmesi riskinin bulunduğunu belirterek, her iki tarafa da çatışmaların durdurulması için sorumluluk almaları ve ateşkes ilan etmeleri çağrısında bulundu.
100 yılı aşkın bir mesele
Bölgedeki çözümsüzlüklerin, çatışmaların ve savaşların tarihi yüzyılı aşkın bir süre öncesine uzanıyor. Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar Osmanlı hakimiyetinde bulunan topraklar Osmanlı’nın savaşı kaybetmesi üzerine Büyük Britanya hakimiyetine geçti. Bu dönemde Filistin olarak adlandırılan bölgede Arap nüfus (Müslüman ve Hristiyan topluluklar bir arada ele alındığında) çoğunluktayken Yahudi nüfus azınlığı oluşturuyordu.
1920’li yılların başlarında Avrupa’da etkisini iyiden iyiye hissettiren antisemit hareketin ve politikaların güçlenmesiyle çeşitli baskılara ve ayrımcılıklara maruz kalan ve İkinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğrayan Avrupalı Yahudi toplumun bir kısmı, 1920 ve 1940 yılları arasında anavatanları olarak kabul ettikleri ve o dönemde Filistin olarak isimlendirilen bölgeye göç etti. Büyük Britanya kontrolü altındaki bölge, bu dönemde Yahudiler ve Filistinli Araplar arasında sayısız çatışmaya sahne oldu. 1948 yılında Britanyalıların bölgeden çekilmesiyle birlikte Yahudi liderler bağımsız bir İsrail devletini kurduklarını ilan etti. Karara Filistinli Arapların karşı çıksa da Birleşmiş Milletler bağımsız İsrail devletini 1949 yılında resmi olarak tanıdı.
Kudüs olayları
1967 yılından sonra İsrail Kudüs’teki belediye sınırlarını genişletti; şu an on binlerce kişiye ev sahipliği yapan, ülke vatandaşları için yerleşim alanları kurmaya başladı. İsrail’in kurduğu yerleşimler Filistinli Arapların yaşadığı mahalle alanlarını azaltırken, bu mahallelerin gelişmesine ve genişlemesine de engel oluyor. Filistinliler tarafından işgal altındaki topraklar olarak tanımlanan Doğu Kudüs’te bugün yaklaşık 220 bin İsrailli Yahudi yaşıyor. Doğu Kudüs’ün 350 binlik Filistinli nüfusu ise aşırı kalabalık ve yaşam alanları sınırlı mahallelerde ikamet ediyor.
Ekim 2020’de Kudüs Bölge Mahkemesi Doğu Kudüs’teki Sheikh Jarrah mahallesinde ikamet eden 12 Filistinli ailenin evlerinden çıkarılması ve evlerin İsrail vatandaşı yerleşimcilere verilmesi kararını çıkardı. Bu karar Filistinli Araplar tarafından tepkiyle karşılandı. Mahallede oturma eylemleri ve protestolar düzenlendi. Filistinliler kararın iptali için başvuru yapsalar da Mart ayında mahkeme başvuruyu reddetti. Kararın çıkmasının ardından başlayan protestolara karşılık olarak aşırı sağcı İsrailli gruplar, Filistinlilerin yaşadıkları mahallelere taşlarla saldırıp şehirde tansiyonun daha da yükselmesine sebep oldu.
Geçtiğimiz Pazartesi günü ibadet için Al-Aksa Camii’nde bulunan yaklaşık 300 Filistinliye İsrailli polislerin plastik mermi ve göz yaşartıcı gazla saldırmasının ardından şehirde aşırı sağcı İsrailliler ve Filistinliler arasındaki çatışma şiddetini arttırarak sürdürdü. İsrail güçleri protestonun artmasını engellemek için şiddetli önlemler uygularken Hamas tarafı ise İsrail’e roketlerle saldıracağını açıkladı. Gazze’yi yöneten İran destekli Hamas ise dün İsrail tarafına yaklaşık 250 civarında roket ateşlerken İsrail de Filistin’in yerleşim yerlerine saldırıyor. Şu ana kadar çatışmalarda aralarında çocukların da bulunduğu 56 kişi hayatını kaybederken yüzlerce yaralı var. Dün gece İsrail’in Lod şehri belediye başkanı, şehirde çatışmaların önlenemediğini ve iç savaş çıktığını duyurarak olağanüstü hal ilan etti ve Netanyahu’dan destek istedi.
Netanyahu, Hamas, İsrailliler, Filistinliler
İsrail başbakanı Netanyahu’nun başı bir süredir birtakım iddialar sebebiyle dertteydi. Sağcı başbakan rüşvet ve yolsuzluk suçlamalarıyla suçlanırken halkın güvenini bir hayli kaybetmişti. Kimilerine göre ülkedeki gerginliklerin bu denli artması ve neredeyse savaş sınırına gelmesi başbakanın vatandaşları kendi etrafında birleştirmek ve oylarını güvence altına almak. Sağ görüşlü İsrail hükümetinin şiddetle birleşen siyasi çıkarları ve radikal İslamcı Hamas tarafının yine şiddetle birleşen ideolojik çıkarları bölgede barış ihtimallerini azaltırken, sivil halkın hayatını her gün daha çok tehdit edip can kaybına sebep oluyor. Jubilee isimli Youtube kanalı’nın farklı hikayeleri ve acıları olan İsrailli ve Filistinli gençleri bir araya getirerek savaşın ve çatışmaların gerçek öznelerine verdiği ses daha çok duyulmalı. Çünkü gerçek ve kalıcı barışı politik ve ideolojik çıkarlar değil, birbirini dinleyerek insani faydaya ulaşabilmek getirecektir.