Man Adası, Bermuda, Cayman Adaları gibi ada-ülkeler zaman zaman her toplumda gündeme gelen yolsuzluk skandalları ile karşımıza çıkıyor. Bunun sebebi bu ülkelerin gözde tatil merkezleri olmalarından ziyade, ülkesinde ofisi olan şirketlere sağladıkları vergi indirimleri. Her yıl çeşitli sektörlerden elde edilen milyarlarca doların usulsüz bir biçimde vergilendiril(me)diği bu ülkelerin arasında her ne kadar medyada kendine genişçe yer bulamasa da İrlanda, Malta, Hollanda, Lüksemburg ve Singapur gibi ekonomik hacmi daha gelişmiş ülkeler de yer alıyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda yayımlanan bir rapora göre İrlanda’da kurumlar vergisi %12,5 olarak belirlenirken, bu oran fikri mülkiyet hakkıyla korunan değerler için %6’ya kadar inebiliyor. Benzer bir durum Malta ve Hollanda için de geçerli. Singapur ise yabancı şirketlere uyguladığı %8 vergi oranı ile yüzlerce çok uluslu şirketin Asya operasyonlarını yürütmek için seçtiği ülke konumunda.
Bu durum ve yarattığı sorunlar başta G-7 ülkeleri ve IMF, Birleşmiş Milletler gibi çeşitli uluslararası kuruluşların uzun bir süredir ajandasında. 2021 yazının uluslararası vergi hukukunda son 100 yılda yaşanacak en önemli olaylardan birine tanıklık etmesi bekleniyor. Haziran ayının ikinci haftasında gerçekleştirilecek olan G-7 toplantısında çıkacak bir karar ile uluslararası kurumlar vergisinin ilk aşamasının tamamlanması işten bile değil.
Fakat öncelikle bu aşamaya neden gelindiğini ve uluslararası toplumun neleri konuştuğunu incelemek gerekiyor.
Sorun tam olarak ne?
Özellikle Karayip ülkeleri (Bermuda, Cayman Adaları ve İngiliz Virgin adaları. Bu ülkeler yurtdışı sihirbazlık üçgeni olarak da biliniyor) aracılığı ile gerçekleştirilen işlemlerde söz konusu olan vergi kaçakçılığı, çoğu ülkenin aktif olarak mücadele ettiği bir suç. Fakat kimi ülkeler tarafından dış yatırımcıların ilgisini çekmek için düzenlenen vergi indirimleri ile vergi kaçakçılığını aynı kapsamda değerlendirmemek gerekiyor. İlk olarak G-7 ve sonrasında OECD kapsamında değerlendirilecek olan uluslararası asgari kurumlar vergisi tartışması ise tam olarak ikinci durum ile mücadele etmeyi amaçlıyor.
Aslında ülkelerin yabancı yatırımcılara vergi indirimi veya avantajları sunması alışılmadık bir durum değil. Her ne kadar dış yatırımların artıları ve eksileri yıllardır tartışılsa da, ülkelerin dış yatırımcılara özel vergi oranları sunmasının çok uluslu şirketlerin bölgedeki benzer ülkelere yatırım yapmasını zorlaştırdığı bir gerçek. Bu durum aynı zamanda şirketlerin genellikle vergi oranı yüksek olan gelişmiş ülkelerden, daha düşük vergileriyle bilinen gelişmekte olan ülkelere taşınmasının sebeplerinden birini de oluşturuyor.
Gelişim ekonomileri bir yana bırakılırsa, homojen olmayan vergi oranlarının çoğu ABD menşeili çokuluslu şirketlerin ciddi bir biçimde işine geldiği biliniyor. Özellikle Hollanda ve İrlanda aracılığı ile AB ve Singapur ve Hong-Kong aracılığı ile Asya bölgelerinde düşük vergilerle hareket etmeye alışan çok uluslu ABD şirketlerinin ciddi bir kısmı yıllık cirosunun büyük bölümünü yurtdışı operasyonlarından elde ediyor. Aynı durum AB üyesi ve Asya menşeili çokuluslu şirketler için de geçerli.
Dolayısıyla kabul edilecek bir uluslararası asgari kurumlar vergisinin bu ülkelerde vergi yükünü tabandan tavana yayması, yani bireylerden ziyade şirketlere vergi sorumluluğunun yüklenmesi de beklentiler arasında.
Ortak paydada buluşuluyor
Covid-19 döneminde çok uluslu şirketlerin KOBİ’lere kıyasla önemli miktarda büyümesi ve bunun sonucunda artan gelir adaletsizliği, özellikle Batı uluslarının altyapı yatırımlarında geri kalmaları, ulusal sınırlar içerisindeki üretimin ve tedariğin stratejik değerinin artması ve artan uluslararası iş birliği talepleri gibi isteklerden dolayı geçtiğimiz seneden beri ciddi bir biçimde tartışılan uluslararası asgari kurumlar vergisi düzenlemelerinin kısa bir süre içerisinde yürürlüğe girebileceği öngörülüyor.
Biden yönetimi ve ABD Hazine Bakanı Yellen’ın öncülüğünü ettiği bu proje, Kanada, Fransa, Almanya, Japonya, ABD, İtalya ve Birleşik Krallık’tan oluşan G-7 ülkeleri tarafından da destekleniyor. Biden yönetiminin ilk olarak %21 oranını teklif etmesinin ardından sürdürülen görüşmeler neticesinde Haziran 2021 G-7 toplantısında %15 oranı üzerinde anlaşılması bekleniyor. İrlanda, Macaristan, Singapur gibi ülkelerin ise %15 oranından rahatsız oldukları fakat müzakereye açık olduklarının anlaşıldığını da belirtilenler arasında. Bu aşamadan sonra ise 37 adet OECD ülkesi ve sayıları 135’ten fazla olan OECD Geniş Müzakere Çerçevesi ülkeleri ile birlikte çalışarak tam anlamıyla kapsayıcı bir uluslararası vergilendirme reformunun kabul edilmesi hedefleniyor.
Bu durumun özellikle Apple, Amazon gibi teknoloji şirketlerini de yakından ilgilendirdiğini belirtmek gerekiyor – bu tip teknoloji şirketlerinin bulundukları ülkelerde sınırlı sayıda mal varlığı olması ve esas olarak sundukları servisler sayesinde gelir elde etmeleri, fikri mülkiyet vergilerinde indirim öngören ülkelerde ticaret yapmayı oldukça cazip hale getiriyor. Dolayısıyla ülkelerin genel olarak pozitif baktığı bu düzenlemeye en ciddi muhalefet ABD menşeli çok uluslu şirketlerden gelecek gibi duruyor.
bh