Çin, dünyanın en kontrollü ülkelerinden biri. Kalkınma planlamalarından sosyal politikalara neredeyse her konuda katı ve uzun vadeli kuralların bulunduğu ülkenin belki de en ilginç politikalarından biri, nüfus planlamasına dair. Ülkelerin nüfusuna dair devletlerin planlama yapmaları sadece Çin’e özel bir durum değil. Hatta söylenebilir ki; nüfus planlaması tartışmaları günümüzde önemini giderek artırıyor. Hemen her ülkenin genç nüfusun oranını (ve dolayısıyla işgücüne katılım sağlayan insan sayısını) yükseltmeyi hedefleyen politikaları mevcut. Devletler, bu amaç için genellikle yeni evli çiftlere çocuk sayısı uyarınca belli miktarlarda destek hibe etmeyi, vergi oranlarını düşürmeyi veya ücretli izin gibi haklar tanımaya karar veriyor. Örneğin Rusya, yıllardır düşen doğum oranını arttırmak için çiftlerin iki çocuk sahibi olmaları durumunda neredeyse 8 bin dolar destek vermeyi denedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın periyodik olarak tekrarladığı “üç çocuk” temennisi ise bu kapsamda değerlendiriliyor. Kimi ülkeler, yetenekli göçmenlerin ülkelerine gelmesini teşvik ederek çalışan nüfusunu arttırmayı hedefliyor. Annelere ücretli doğum izni ise devletlerin doğum oranı endişeleri sebebiyle artık hemen her ülkede koruma altına alınan bir hak.
Gelişmekte olan ülkelerin bazıları ise artan işsizlik ve sosyal sorunlardan dolayı doğum oranını düşürmeyi hedefliyor. Bu amaç doğrultusunda katı ve genellikle yüksek evlilik yaşları düzenlenebiliyor. Kürtaja veya doğum kontrol yöntemlerine erişim kolaylaştırılabiliyor veya kadın hakları ve iş gücüne katılımı konusuna önem veriliyor.
Fakat dikkat edilecektir ki, bütün bu örnekler ve düzenlemeler genellikle teşvik üzerine – kimi ülkeler doğum oranını arttırmayı teşvik edici düzenlemeler yürürlüğe sokuyor, kimisi ise bu oranı düşürmeyi teşvik edici. Fakat Çin, bu konuda dünyanın çoğundan ayrılıyor – zira Çin, doğum oranına dair planlamalarını teşvik değil, yasaklar üzerinden yürütüyor.
Dünyanın en sert nüfus politikası
2021 itibarıyla Çin’in nüfusu 1,4 milyar. Bu rakam, Türkiye’nin nüfusunun neredeyse 20 katı. Çin’in nüfus grafiği ise ülkenin Çin Komünist Partisi altında konsolide olduğu 1950’lerden beri her sene giderek artıyor. Bu durumun yarattığı ekonomik ve sosyal sorunlar sebebiyle Çin Komünist Partisi, 1970 senesinden itibaren sıkı bir şekilde ailelerin kaç çocuk sahibi olabileceğini düzenliyor. 1970-1980 seneleri arası iki çocuk sahibi olmanın kural olduğu ülkede, 1980-2016 arası ise tek çocuk sahibi olma serbestisi ve zorunluluğu getirildi.
Bu sert politikanın uygulanması için rahatsız edici uygulamaların da gündeme geldiği ve bu durumun insan hakları ihlallerine yol açtığı kabul ediliyor. Çin’de tek çocuk politikasının yürürlükte olduğu dönemlerde kadınların doğumdan dört ay sonra sonra halk arasında “spiral” olarak adlandırılan rahim içi araçların kullanmasının zorunlu olduğu biliniyor. Bazı kadınlar ise devlet teşvikleri neticesinde kısırlaştırma ameliyatlarına tabi tutuluyor. Devlet desteği ve zorlaması ile gerçekleştirilen bu işlemler neticesinde 1980’lerde kadınların neredeyse %80’inin en az bir doğum engelleyici tıbbi operasyona maruz kaldığı bildiriyor.
Kadınların bu politikalardan orantısız şekilde etkilendiği başka bir alan ise yine aynı yasağın istisnalarında yer alıyor. Öyle ki Çin, tek çocuk politikasının yürürlükte olduğu yıllarda tarım ve sanayinin baskın ekonomik faaliyet olduğu bölgelerde doğan ilk çocuğun kız olması durumunda çiftlerin ikinci çocuğu yapmasına müsade ediyor. Bu sebeple ilk çocuğu kız olan ailelerin ikinci çocuklarının erkek olması için olağanüstü bir efor harcaması gündeme geliyor. Bu durumun kız çocuklarının kürtajını arttırdığı ve ülkedeki cinsiyet dağılım oranına da yansıdığı belirtiliyor. 90’larda 115’e 100 oranına yaklaşan erkek-kadın oranının 2020 senesinde normal seviyelere indiği, fakat yine de ülkede 25 milyona yakın bekar erkek fazlası olduğu belirtiliyor.
Yaşlanan Nüfus ve Değişim
Fakat bu sert tutum ve politikalar, 2010’ların başında değişmeye başladı. Bu rahatlamanın sebepleri arasında temel insan hakları ihlallerine bir ölçüde son vermenin yanı sıra ekonomik kaygıların da olduğu biliniyor. Zira bir ülkede daha az genç olması daha az tüketim gerçekleşmesi, daha az üretim olması ve dolayısıyla daha yavaş gelişim yaşanması anlamına geliyor.
Çin, geçtiğimiz yıllarda müthiş bir gelişme kaydederek toplumun refahını yeni yükseklere çıkardı. Kişi başına düşen milli gelirin 20 yılda neredeyse 10 katına çıktığı ülkede gelişmiş toplumlarda görülen reflekslerin görülmeye başlandığı belirtiliyor. Orta sınıfın oluşması ve hızlıca yükselmesi ile beraber artan refah talebi, geleceğini güvence altına alamayacağı çocuğu doğurmama gibi refleksler ve yürürlükte olan sert kanunlar neticesinde giderek düşen doğum oranının Çin hükümetini bir süredir kaygılandırdığı bir gerçek. Bu durum o kadar ciddi bir hal aldı ki, 2050’de Çin nüfusunun %40’ının emekli olması bekleniyor. Bu sebeple tarihinin en yaşlı nüfusuna sahip Çin’de emekli nüfusu destekleyecek işgücünün giderek azaldığı sebep gösterilerek 2016 senesinde tek çocuk politikası, iki çocuk politikası olarak değiştirildi.
31 Mayıs 2021 itibarıyla ise bu yasak daha da genişletilerek üç çocuk politikası olarak değiştiriliyor. Bu, Çin tarihi için bir ilk. Yetkililer, bu düzenleme doğrultusunda bu 10 yılın sonunda başlayacak negatif nüfus büyümesi beklentisinin engellenemese de daha ileri bir tarihte başlamasını ümit ediyor.
En nihayetinde bir gerçek ağırlığını arttırmaya devam ediyor: Genç nüfusu ve üretim kapasitesiyle tanıdığımız Çin toplumu, giderek gelişmesi ve orta sınıf kaygılarıyla tanışması sebebiyle önümüzdeki yıllarda ciddi sosyal değişimler ile beraber anılacak gibi duruyor.