Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri güçlerinin geçtiğimiz hafta bir sabah Afganistan’dan apar topar ayrılmasıyla birlikte on yıllardır savaş, kaos, bombalamalar ve intihar saldırılarıyla anılan Afganistan tekrar dünyanın gündemine oturdu. ABD güçleri hızla ülkeden çekilirken ülkede etkinliği zaman zaman azalıp artan Taliban ise saldırılarını artırmış durumda. Kimilerine göre bu durum, Afgan ordusu ve Kabil hükümetinin yakın zamanda çöküşüne sebep olabilir.
Tüm bu sürecin hükümetler ve askeri güçler açısından neler getireceğini önümüzdeki aylar gösterecek olsa da meselenin toplumsal ve insani yönünün nereye gideceğini öngörmek çok da zor değil. Öyle ya da böyle, ülke kaotik durumundan kısa sürede kurtulamayacağı için halihazırdaki toplumsal korku ve baskıların daha da yükselmesi kaçınılmaz. Üstelik uzun yıllar doğrudan ya da dolaylı olarak ABD üslerinde ya da ABD güçleri için çalışan ve geçim kaynaklarını sürdüren insanlar Taliban korkusunu çok daha fazla hissetmeye başladı.
Afganistan’ın Göç Tarihi
Önemli göç yollarının üzerinde bulunması sebebiyle ülke yüzyıllar boyunca önemli göç hareketlerine tanıklık etti. Ancak bu yazının konusu ne Afganistan’ın jeopolitik konumundan dolayı kaynaklanan göçler ne de tarihi göç yolları. Modern zamanların Afganistan’ında ilk önemli göç hareketinin 1979 yılında olduğu ve Sovyet işgali sebebiyle başladığı belirtiliyor.
1992 yılında Taliban’ın ülkede politik ve askeri bir güç olarak yükselişinin ardından modern Afganistan’ın ikinci büyük göç dalgası gerçekleşiyor. Büyük çoğunluğunu kadınlar, çocuklar ve dini azınlıkların oluşturduğu bu göç dalgasının bir diğer önemli özelliği de ülkeyi terk eden göçmenlerin büyük bir kısmının aynı zamanda kentli ve eğitimli orta sınıfa mensup kişiler olması. Bu göç dalgasında da göçün durak noktası yine İran ve Afganistan.
Üçüncü ve son büyük göç dalgası ise ABD ve Afganistan arasında 2001 yılında başlayan savaşın etkisiyle gerçekleşiyor. Bu göç dalgasının ilk iki göç dalgasından farkı ise hem halen devam ediyor olması hem de etkisinin sadece çevre ülkeleri değil, Türkiye dahil daha geniş bir kapsamı etkileyen bir küresel soruna dönüşmesi. Afganistan uluslararası göçün en uzun soluklu ve en yoğun kaynak ülkesi olma özelliğini sürdürüyor. Birleşmiş Milletler, ABD’nin ülkeden çekilmesi ve Taliban’ın yeniden güç kazanması sebebiyle büyük bir göç dalgasının yaşanabileceğine dikkat çekiyor.
Türkiye’deki Afgan Göçmenler
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) verilerine göre İran ve Pakistan’da toplamı 2 milyonu aşan sayıda Afgan mülteci bulunuyor. 2020 yılının sonunda yayınlanan bir rapora göre ise Türkiye’de kayıtlı olarak bulunan Afgan sığınmacıların sayısı 116 bin civarında. Türkiye’ye, İran sınırı üzerinden giren Afgan sığınmacıların ilk varış yeri ise Van ancak Van, sığınmacıların Türkiye’deki hedef şehri değil. Genellikle Ankara veya İstanbul’a ulaşmayı hedefleyen sığınmacılar Van’da ya insan kaçakçılarını ya da başka kaçak yollarla kendilerini büyük şehirlere götürecek araçları bekliyorlar.
Türkiye’de mültecilik statüsü edinme hakları olmadığından dolayı büyük şehirlere varmayı başaran Afganlar da tıpkı diğer milletlerden oluşan sığınmacılar gibi sınır dışı edilme korkusuyla güvencesiz ve riskli işlerde kayıtsız çalışarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Daha iyi bir hayatın hayaliyle Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine gitmeyi planlayanlar ise insan kaçakçılarına büyük meblağlar ödeyerek deniz ya da kara yoluyla göç yolculuklarına devam ediyorlar.