7 Eylül’den herkese merhaba! Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin gündeminde günlerce yer alan Palu ailesinin davası sonuçlandı. Mısır-Türkiye siyasi istişarelerinin ikinci turu bugün başlarken Fransa’da Yüksek Ceza Mahkemesi, çimento şirketi Lafarge hakkında Suriye’deki faaliyetleri nedeniyle dava açılması gerektiğine hükmetti.
Keyifli okumalar!
TÜRKİYE’DEN GELİŞMELER
Kocaeli 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Palu ailesi davasında Tuncer Ustael’e ağırlaştırılmış müebbet, diğer beş sanığa ise 8 yıl 4 ay ile 14 yıl 2 ay arasında değişen hapis cezaları verdi.
- Gerisi: Kocaeli’nin Körfez ilçesinde 13 yıl önce Meryem Tahnal ve kızı Melike Tahnal’ın kaybolmasıyla ilgili soruşturmanın bir sonuca varmaması üzerine Palu ailesi, Atv gündüz kuşağında yayımlanan “Müge Anlı ile Tatlı Sert” adlı programa çıkmış ve olay Türkiye gündemine girmişti.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Covid-19’un Mu varyantının, Türkiye’de iki kişide tespit edildiğini belirterek, şu an ilave tedbir getirmeyi düşünmediklerini bildirdi.
- Ne olmuştu? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ilk olarak bu senenin başlarında Kolombiya’da tanımlanan Mu isimli Covid-19 varyantının izlemeye alındığını duyurmuştu.
Türkiye-Mısır siyasi istişarelerinin ikinci turu, bugün iki ülkenin Dışişleri Bakan Yardımcıları Sedat Önal ve Hamdi Loza başkanlığındaki heyetler arasında Ankara’da başladı.
- Gerisi: Müslüman Kardeşler destekli Muhammed Mursi’nin 2013’te askeri darbeyle devrilmesinin ardından Mısır’la ilişkileri fiilen koparan Ankara’dan, ilişkileri normalleştirmek için bu yılbaşından itibaren çeşitli mesajlar ve adımlar gelmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Mart’ta Mısır’la normalleşme görüşmelerinin başladığını duyurmuş.
DÜNYADAN GELİŞMELER
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Taliban’dan, geçerli belgeleri olan kişilerin Afganistan’dan çıkışına izin verileceği konusunda güvence aldığını söyledi. Katar’ın başkenti Doha’da temaslarda bulunan Blinken, Afganistan’dan tahliyeler konusunda bu ülkenin katkılarından büyük övgüyle bahsetti. Blinken, tahliyeler konusunda en büyük rolü Katar’ın oynadığını kaydetti.
- Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdulrahman el Tani de gazetecilere yaptığı açıklamada, Kabil Havalimanı’nın nasıl işletileceği konusunda Taliban ile görüşmelerin sürdüğünü söyledi.
- Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise “uluslararası toplumun güvenebileceği bir güvenlik şirketinin veya bir ya da iki devletin” Kabil Havalimanı’nda güvenliği sağlaması gerektiğini söyledi.
El Salvador dünyada kripto para Bitcoin’i resmi para birimi olarak kabul eden ilk ülke oldu. Ülkede bugün yürürlüğe giren yasayla, tüm iş yerleri Amerikan dolarıyla birlikte Bitcoin ile yapılan ödemeleri de kabul etmek zorunda. Yeni yasaya göre Bitcoin’i kabul etmeyen işletmeler cezalandırılacak. Üç Bitcoin yani yaklaşık 155 bin dolar yatırım yapan yabancılara ise oturma izni verilecek.
Bitcoin bugün sabah saatlerinde %1,8 yükselişle 52.600 doları aştı.
- Gerisi: Geçtiğimiz haziran ayında El Salvador’un, Bitcoin’i resmi para birimi ilan eden ilk ülke olduğunu aktarmıştık. El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele’nin teklifiyle hazırlanan ve El Salvador Kongresi’nin onayladığı yasa bugün yürürlüğe girmiş oldu. Yeni kanunla Bitcoin El Salvador’da ABD doları gibi resmi para birimi oldu.
Fransa’da Yüksek Ceza Mahkemesi, çimento şirketi Lafarge hakkında Suriye’deki faaliyetleri nedeniyle dava açılması gerektiğine hükmetti. Lafarge, “terörizmi finanse etmekle” suçlanıyor.
- Detay: Savcılık Lafarge’ı, ülkedeki iç savaş sırasında bir fabrikasında üretime devam edebilmek için IŞİD’e milyonlarca dolar aktarmakla itham ediyor. Şirket ise İslamcı militanlara bilerek ödeme yapmadığını söyleyerek kendisini savunuyor. Yapılan ödemeler, Avrupa Birliği yaptırımlarının da ihlali anlamına geliyor.
The Wire ve Boardwalk Empire dizileriyle bilinen Amerikalı aktör Michael K. Williams, dün New York’taki evinde ölü bulundu.
- Ayrıntılar: New York polisi, 54 yaşındaki Williams’ın aşırı doz uyuşturucu madde kullanımı sonucu ölmüş olabileceğini açıkladı. Adli Tıp Kurumu’ndan henüz konuyla ilgili resmi bir açıklama yapılmadı. Michael K. Williams, özellikle “The Wire”daki “Omar Little” karakteriyle eleştirmenlerden övgü almıştı. Uyuşturucu sorunu olduğu bilinen Williams, 2012’de haber sitesi NJ.com’a yaptığı açıklamada, “Ateşle oynuyorum.” demişti.
SİNEMA
In Bruges (2008): Modern Bir Klasik
Ozan Üreten
Amerikan Bağımsız Sineması’nın önemli bir ayağı olan Sundance Film Festivali’nin 2008’deki açılış filmi olan In Bruges‘ün yönetmen koltuğunda, kısa filmi Six Shooter ile adını duyuran Martin McDonagh oturuyor. Film, patronları Harry’nin komutu ile tetikçi iş arkadaşları Ken ile Ray’in iki haftalığına Bruges’e gidip gizlenmeleriyle başlarına gelecek olaylar üzerine kurulu. Kara mizah, iç çatışma ve filmde gerçek bir kahraman olmaması yönüyle bağımsız sinema özelliklerini taşıyan filmde Raymond’un (Colin Farrell) beceriksiz, kaybeden ve trajikomik hayatı seyircinin ilgisini çekerek sevgisini de kazanıyor. Ray ile beraber Bruges’e gelmiş Ken’in (Brendan Gleeson) rahat tavırları, gerçek bir turist edasıyla şehri gezme arzusu ile davranması ise ilgi çeken diğer bir durum. İş verenleri Harry (Ralp Fiennes), ağzı bozuk ve istediğinin hemen yapılmasını dileyen bir tutumda karşımıza çıkıyor. Filme girdiği andan itibaren idealist yapısıyla izleyicileri geren, düz insan profiliyle dikkatleri üzerine çekerek insanların saygısını kazanan Harry Waters karakteri, filmin kilit isimlerinden biri. Bu üç katilin ortak özelliği ise kiralık katillerin ortak etik anlayışına bağlı kalması, yani öldürülecekler listelerinde kadınların ve çocukların olmaması.
Bilindiği üzere senaryo tutarlılığı ve başroldeki oyunculuklar ne denli başarılı olsa da eğer yan karakterlerin filme etkisi düşükse izleyicide bir boşluk ve rahatsızlık hissi oluşur. Filmi bütünüyle başarılı kılan önemli etkenlerden biri de hiç kuşkusuz yan karakterlerdir. Otel ortağı Marie (Thekla Reuten), Ray’in aşık olduğu Chloe (Clemence Poesy), ırkçı söylemlere sahip cüce Jimmy (Jordan Prentice) ve dahası, filmin yapı taşlarını oluşturan yan karakterler arasında. Karakterlerin başlarından geçen olaylar anlatılırken yönetmenin kendisini hissettirdiği şehir tasviri sahnelerinin oldukça başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Film, şehir manzaraları yansıtılırken kadraja konan ufak ayrıntılarla zihinde hüzünlü bir algı oluşturuyor. Pencereden bakan köpek, meydanda yürüyen çocuklar ve turistler, Ortaçağ yapıları ve fondaki müzik ile seyirci Bruges kentine girip; hikayeye adeta dahil oluyor. Filmin hüzünlü ve panoramik havasının yanında, komedi ve dram unsurlarına da sahip olmasıyla ana temayı trajediye dönüştürebildiğini gördüğümüz yönetmen Martin McDonagh, yüzeysel bir anlatımı başarılı bir şekilde kotararak ders verir nitelikte bir filme imzasını atmış.
Var olmanın, daha doğrusu yaşamın “acıdan” ibaret olduğunu söyleyen Schopenhauer gibi karakterimiz Ray de bir iç savaş vererek, kendi cehennemindeki acılarla yaşamaya çalışıyor. Ray’in bu durumda olmasının sebebi ise, değer algısı ve etik anlayışının çiğnenmiş olması. Küçük bir çocuğu yanlışlıkla öldüren Ray, vicdani hesaplaşma içinde görünüyor. Eğer insanın iç huzuru yoksa, Bruges gibi güzel bir Ortaçağ şehri bile boğucu olabilir. İç hesaplaşmasında galip gelemeyen insanların en önemli özelliği özgüvensiz oluşları ve en ufak imalara bile alınmalarıdır ki Ray adeta yetişkin kıyafeti giymiş bir çocuk gibi görünüyor. Tetikçi olmasına rağmen seyircinin sevgisini ve ilgisini kazanmış olan Ray, aslında çarpık olan ahlak değerlerimizi de gün yüzüne çıkarıyor. Diğer yandan asıl sorgulanması gereken ise Ray’in içinde bulunduğu vicdani ve etik sorgulama değil; Ken’in rahat tutumu. Çünkü seyirci film boyunca Ray’e odaklanıyor ve Ken’in bu dünyada cenneti yaşadığını kaçırıyor. Ray’in aksine Ken, bir iç huzura sahip çünkü prensiplerinden dışarı çıkmıyor ve hata yapmayacak kadar da mükemmeliyetçi görünüyor. Genelin kabul ettiği doğru olan tetikçilik anlayışına sahip; yetişkinleri öldürüyor. Kişiden kişiye bu derece değişim gösteren bu çarpık ahlaki yapı, seyircide de değişik sesler çıkartıyor. Çünkü toplumsal ahlak çerçevesine ya da kişisel bakış açımıza göre hareket etmeye kalkıştığımızda genel olarak bir ikilem yaşarız ve her zaman “doğru“yu seçemeyiz. Mutlak bir doğru yoktur ve insan her zaman kendine fayda sağlayan doğruyu seçer. Bazen oluşturduğumuz bu prensiplerin tutarsız olduğunu görmeye başlayınca, iç denetimimizi kaybeder ve aslında kusursuz olmadığımızı anlarız. Asıl problemse kusurlarımızı kabul ederek endişesiz bir biçimde onların üstüne gitmektir ki Ray bunun üstesinden gelemediği için kendi yarattığı cehenneminden kurtulamıyor.
Soğuk ve kasvetli havası, dar sokakları, birbiri ardına sıralanan nehir yolu ve Ortaçağ binalarıyla Bruges şehri; aslında Ray’in içinde bulunduğu karışık psikolojik durumun nesnel dünyadaki yansıması. Ray, nasıl iç çatışmasına karşı gelemiyorsa, dış dünya olarak da nesnel yansıması olan Bruges’e katlanamıyor. Filmdeki bu vicdani ve etik sorgulamanın, kör göze parmak sokulmadan absürt bir biçimde verilmesi; filmin hafif, komik ve dramatik havasını bozmuyor. Kiralık bir katilin, öldürmeye gittiği bir başka katili intihar etmek üzereyken görüp hayatın güzel olduğuna inandırması, bunun sonucunda ölmesini engellemesi gerçekten ilginç ve görülmeye değer, sorgulatıcı bir öneme sahip.