Bu hafta üç çok farklı dalda, üç başlık altında üç konuya değineceğiz. Türkiye’de futbola değinmeden olmaz dedik, kötü gidişin nedenlerinden biri olan medyaya kısa bir bakış attık.
ABD Açık’ta ise tarih yazıldı. Tarihin nedenlerini sıraladık.
Elmas Lig’de ise sıradan ama güzel bir finali geride bıraktık. Orada da notlarımızı sizlerle paylaştık.
Karar sizin!
Keyifli okumalar,
YENİLİK
Sezonun son Grand Slam’i ABD Açık, kadınlarda uzun süredir duyulmayan heyecana da ev sahipliği yaptı. Kadın tenisinde birkaç dönemdir ”liderlik” sorunu mevcut. Her sene kazananlar değişiyor, yeni hikayeler yazılmayalı uzun yıllar oluyordu.
Ama bu sene işler değişti. 2002 doğumlu Birleşik Krallık sporcusu Emma Raducanu ile Kanadalı Leylah Fernandez, her maç ayrı hikaye yazarak finale yükseldiler. İki sporcu da henüz yeni yeni dünyanın gözü önünde yer almalarına rağmen: her maç büyüdüler.
Final ise iniş-çıkışlıydı. İki yıldız, uzun rallilerin olduğu, servis kırma puanlarının bol olduğu mücadelede aslında gelecekleri açısından birçok sinyal verdiler. Fernandez, asla pes etmeyecek bir sporcu olduğunu maç içinde geri döndüğü anlarda ve kritik anlarda yaptığı vuruşlarla kanıtladı. Zaten Fernandez; Sabalenka, Svitolina ve Naomi Osaka gibi isimleri eleyerek finale çıktı ve saha içindeki motivasyonu büyük beğeni aldı.
Emma Raducanu ise set vermedi. Elemelerden gelerek Grand Slam kazanan ilk isim oldu, 19 setin 19’unu da kazanarak bu başarıya ulaştı.
Raducanu, akademik kariyere de yön veren, Wimbledon’dan önce adı duyulmamış, Wimbledon’dan sonra ise az turnuva oynadığı için eleştirilmişti. Fernandez ise çok turnuva oynayıp, çok mücadele ediyordu.
Biri hiç set vermedi, diğeri zorlu rakipleri kritik anlardaki olgunluğuyla yendi. İki farklı hikaye, iki farklı kişilik ve bu iki farklı kişiliğin aynı yaşta olması da finalin izlenilirliğini artırdı.
Fernandez de Raducanu da çok büyük hikayeler yazacak ama kazanan Raducanu olduğu için şöyle birkaç maddede başarısının ne kadar büyük olduğunu anlatacak olayları listeleyelim;
1- 18 yaşındaki Raducanu, Birleşik Krallık’a kadınlarda 1977’nin ardından ilk Grand Slam’i getirdi.
2- Raducanu, 17 yaşında Grand Slam kazanan Maria Sharapova’nın ardından Grand Slam kazanan en genç sporcu oldu.
3- Raducanu, elemelerden gelip Grand Slam kazanan ilk tenisçi oldu.
4- 2040 puan alan Raducanu, 150 sıra birden yükselerek Dünya Sıralaması’nda 23. sıraya yerleşti. Fernandez ise 28. sırada. Bir Grand Slam’de en fazla 2000 puan toplanabileceğini, Raducanu’nun elemelerden gelmesi nedeniyle ekstra 40 puan aldığını belirtelim
VASATLIK
Türkiye futbolda hangi yöne gidiyor? Hangi planları uygulayıp, gitmek istediği yöne gidiyor veya gidemiyor?
Bu ve bunun gibi onlarca sorunun cevabı yanıtsız. Hem de senelerdir yanıtsız. Dünyanın genelinde futbol endüstri olarak ilerlerken bizde geriliyor. Başarı gelmiyor. Çünkü sistem yok. Plan, program yok. Ve bu sadece futbolu yönetenler için değil, saha içini yönetenler, hatta saha içindekiler için de geçerli. Saha kenarındaki Şenol Güneş, taktiksel açıdan bir şey yapamadığını her defasında gösteriyor. Saha dışında yönetimin aldığı yabancı sınırlaması gibi kararlar süreci tıkıyor. Saha içinde futbolcuların ise hiçbir planı yok. Çoğunun kariyer planları bile yok.
Sergen Yalçın, TRT SPOR’da katıldığı programdaki sözleriyle kimsenin yapmadığını yaptı ve Türk futbolundaki seviyesizliği, plansızlığı gözler önüne serdi. Hem de tek bir cevapla, Şampiyonlar Ligi kurasını nasıl değerlendirdiğini soran Erbatur Ergenekon’a, ”Gruptan çıkarmışız. Nereye çıkıyorsun ya?” diyerek.
Yalçın, devamında ”Ben bir seneden fazla sözleşme imzalamam” da dedi. Türk futbolunun plansızlığına ağır bir gönderme yaptı.
Sahada taktik olmaması, saha dışındaki plansızlık, teknik direktörlerin yetersizliği… Süper Lig’deki yabancı sınırı, teknik direktörlerin sürekli değişmesi; onlarca konu başlığı var. Ancak hangi başlıktan bahsetsem, diğeriyle tekrar olacak.
Ben diğer tüm konularda olduğu gibi futbol ve spor konusunda geriye gidişimizin medyayla alakasını kısa bilgilerle yazacağım.
1- Medya, çözüm üretebilecek, çözümü olması gerektiği boyuta getirebilecekken: hiçbir şey yapmıyor. Sadece transfer haberleriyle uğraşıyor, transfer haberleriyle uğraşanlar ödüllendiriliyor, çözüm önerileri hep kapasitesiz. Baştan aşağı öyle. Baskı yok. Eğer muhatap, kendisini sorgulayan kişinin bilgisizliğini biliyorsa: ciddiye de almıyor.
Bunun sebepleri:
1- Verilmeyen haklar: Gazeteciler günümüzde olması gerektiğinden çok daha az maaşa çalışıyorlar ve çalışmak istemiyorlar.
2- Senelerdir yöneticilerin yarattığı hava: Spor yazarı Bağış Erten, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük gazetecilik okullarından olan Kadir Has Üniversitesi Spor İletişimi Sertifika Programı’nın da direktörü. News Lab Turkey’e verdiği şu röportajda, ana akım gazeteciliğinin nasıl felaket halde olduğunu anlatıyor. Eski yıllarda çok çeşitli haberler yapılırken, artık ”halk bunu istiyor” söylemiyle okuyucuya hiçbir şey verilmiyor. Bu da gazeteciliğin vasatlık boyutuna gelmesine neden oluyor.
3- Journo’da kadın futbolu ile ilgili yapılan şu dosyada Eurosport Türkiye spikeri Nihan Cabbaroğlu, ”Bir spikeri hem futbol hem basketbol hem tenis anlatırken, hem Şampiyonlar Ligi programı sunarken, hem de bir kadın futbolcuyla röportaj yaparken görüyoruz. Yine bir muhabiri, birden fazla spor branşıyla ilgi haber yazmaya çalışırken görebiliyoruz. Bu da içerik kalitesini ve yeniliği körelten bir durum. Farklı alanlarda içeriklere gösterilen özen de düşebiliyor.” diyor.
4- Ali Murat Hamarat’ın ise Marca Gazetesi’nin kapağının ardından sorduğu soru, birçok sorunun da cevabı.
”İspanyolların en ünlü spor gazetesi Marca’nın kapağını gördünüz mü? Fotoğrafta bir Afgan kız futbol oynuyor. Aynısı acaba Türkiye’de olabilir miydi? Lig başlamış, transfer sezonu sürerken futbolseverler takımlarına gelecek yeni yüzlerin peşine düşmüşken, bir spor gazetesinin bunu yapması mümkün olur muydu?”
Burak Kılıç’ın ”Transfer dönemi haberciliği” ile ilgili şu yazısını da okuma önerisi olarak verelim.
Bağış Erten, röportajında aslında Sergen Yalçın’ın dediğini destekler bir noktaya daha değiniyor: Bu, gazetecilik ile ilgili değil. Memleketin genel haliyle ilgili.
İstediğimiz kadar yazalım, Türkiye’de spor siyasetin elinde ve üstüne ne konuşursak konuşalım genel vasatlık hali içine işlemiş durumda. Medyada haber yok, tartışma yok, nitelikli taktik dosyaları yok; hal böyle olunca da Şenol Güneş de sistem içinde kayboluyor, Lucescu da, bir sonraki gelen de kaybolacak…
Elimizdeki avunacağımız tek şey, yeni Milli Takım’ın yaşının çok genç olması. Belki bu dünya çapındaki gençler bir şeyi kendiliğinden değiştirebilir ve geliştirebilir.
STABİL
Elmas Lig’de sezon sona erdi. Zürih’teki finallerde şampiyonlar belli oldu. Tokyo 2020’nin ardından rekabet açısından yüksek, rekorlar açısından düşük seviye bir organizasyon vardı. Dünya ve Olimpiyat Şampiyonları çok baskındı. 2021 senesi ise atletizmde yeni yıldızlar ortaya çıkardı;
Gianmarco Tamberi: Yüksek atlama erkeklerde Barshim yoktu ve Tamberi rakipsizdi. 2,34’lük atlayışıyla şampiyon oldu.
Anzhelika Sidorova: Kadınlar sırıkla atlamada, 5,01’lik derece elde etti ve tarihin en iyi ikinci atlayışını elde ederek kupaya uzandı.
Armand Duplantis: Erkekler sırıkla atlamada yine kazandı. 6,06’lık atlayışa kimse yaklaşamadı. Dünya rekoru denemesi ise yine başarısız oldu. Erkeklerde 6 metrenin, kadınlarda da 5 metrenin aynı anda geçildiği ilk turnuva oldu Zürih’teki final.
Yulimar Rojas: Kendisiyle yarışmaya devam ediyor. Kimse yanına yaklaşamadı. 15,48 ile tarihin en iyi dördüncü atlayışını yaptı ve yine kazandı. Tokyo 2020’de kırdığı dünya rekoru hala unutulmaz.
Karsten Warholm: 400 metre engellide o da rakipsiz ve yine kazandı. Aynı yarışta milli sporcu Yasmani Copello Escobar hatalı çıkış nedeniyle diskalifiye oldu.
Zürih’te finallerin ilk günü, şehir meydanına kurulan alanda yapıldı. Atletizmin daha geniş alanlara yayılması amacıyla halkın içinde düzenlenen yarışlar, yoğun eleştiriye de maruz kaldı. Çünkü dereceler uluslararası bir stadyumda yapılmadığı için tarihe işlenemedi.
100 ve 200 metre erkeklerde Usain Bolt sonrası durgunluk sürüyor. TV reytingleri, 100 ve 200 metrenin artık eskisi gibi izlenmediğini kanıtlıyor.
400 metre erkeklerde kazanan Michael Cherry ile Kirani James’in foto finişte biten mücadelesi ise Zürih’in unutulmaz anlarından biriydi.
Tüm şampiyonlar:
Ryan Crouser (gülle atma erkekler)
Maggie Ewen (gülle atma kadınlar)
Francine Niyonsaba (5000m kadınlar)
Berihu Aregawi (5000m erkekler)
Ivana Spanovic (uzun atlama kadınlar)
Thobias Montler (uzun atlama erkekler)
Anzhelika Sidorova (sırıkla atlama kadınlar)
Armand Duplantis ( sırıkla atlama erkekler)
Daniel Ståhl (disk erkekler)
Valarie Allman (disk kadınlar)
Pedro Pichardo (üç atlama erkekler)
Yulimar Rojas (üç atlama kadınlar)
Quanera Hayes (400m kadınlar)
Michael Cherry (400m erkekler)
Norah Jeruto (3000m engelli kadınlar)
Benjamin Kigen (3000m engelli erkekler)
Tobi Amusan (100m engelli kadınlar)
Devon Allen (110m engelli erkekler)
Faith Kipyegon (1500m kadınlar)
Timothy Cheruiyot (1500m erkekler)
Johannes Vetter ( ciritçi erkekler)
Christin Hussong (ciritçi kadınlar)
Mariya Lasitskene (yüksek atlama kadınlar)
Gianmarco Tamberi (yüksek atlama erkekler)
Elaine Thompson-Herah (100m kadınlar)
Fred Kerley (100m erkekler)
Keely Hodgkinson (800m) kadınlar)
Emmanuel Korir (800m erkekler)
Femke Bol (400m engelli kadınlar)
Karsten Warholm (400m engelli erkekler)
Christine Mboma (200m kadınlar)
Kenneth Bednarek (200m erkekler)