Pandeminin küresel etkilerinden birinin milyonlarca iş yeri ve çalışanın evden çalışma sistemine geçiş yapması olduğu istatistiklerin de ötesinde bilinen bir gerçek. Pandemi ile birlikte zorunlu kapanmalar, sokağa çıkma yasakları ve kısıtlamaların doğal sonucu olarak evden çalışma sistemine geçilebilmesi konusunda teknolojik ve kültürel engeller ortadan kalktı. Bu durum da evden çalışma sisteminin sadece pandemi dönemiyle kalmayarak pandemi sonrası dönemde de devam edebileceğini gösteriyor. Kaldı ki Google, Apple, Facebook gibi dev şirketler pandemi dönemi sonrasında ofisler açılsa da evden çalışma sistemini yaygınlaştıracaklarını açıkladı. Bu sistemin faydaları olduğu kadar çalışanların özel hayatları ve yaşam alanlarında çeşitli sınırlamalara sebep olduğu da bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Bağlantıyı koparma hakkı
Araştırmalar iş yoğunluğu ve buna bağlı stresin çalışanlar üzerinde çeşitli hastalıklara sebep olduğu ve çalışanların iş veriminin düştüğünü göstermekte. Hatta Japonya’da bu durum için özel bir kelime bile var: karoshi. Yani aşırı çalışma sonucu ölüm. Bu duruma karşılık gelecek bir kelime bulunmuş olması durumun vahametini ortaya koymaya yetiyor.
Evden çalışılan her saat çalışanların müsait olduğu, mail ve telefonlara cevap verebileceği algısı çalışanlara yöneltilen taleplerin de hızla artmasına sebep olmakta. Bu şekilde yürüyen sistemlerde daha çok çalışan, geç saatlerde hala onlineolan çalışanlar takdir edilirken bunu yapmayanların düşük performans gösterdiği düşünülmekte. Bu durum da evden çalışan kişilerin özel hayat-iş hayatı dengesi kuramama, yemek yerken bile bilgisayar başından ayrılamama, ev işlerine bile vakit ayıramaması gibi sonuçlara yol açmaktadır. Tam da bu noktada günümüz dünyasında son derece önemli hale gelen ve bir nevi yeni nesil insan hakkı olarak tanımlayabileceğimiz bağlantıyı koparma hakkı karşımıza çıkıyor.
İngilizce’de right to disconnect olarak geçen ve Türkçe’ye bağlantıyı koparma hakkı olarak tercüme edilebilecek bu yeni nesil hak, en basit şekliyle, çalışanların iş saati dışındaki zamanlarda işten ve işle alakalı olan e-posta, telefon gibi iletişim araçlarından kopabilme hakkını ifade etmektedir.
Dünyada durum ne şekilde?
Her ne kadar bu kavramdan yeni nesil hak olarak bahsetsek de ne yazık ki dünyadaki yansımaları henüz iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Bağlantıyı koparma hakkı ilk olarak Fransa’da 1 Ocak 2017’de yürürlüğe giren kanunla resmiyete kavuşturuldu. İlgili düzenlemeye göre 50 ve üzeri çalışanı olan iş yerlerinde belirli şartların sağlanması halinde iş saatleri dışında işverenler çalışanlarıyla iletişime geçemeyecektir. Fransa’yı takiben, 2017 ve 2018’de İtalya ve İspanya’da da bu hak yasal düzenlemeye kavuşturuldu.
Almanya ise yasal düzenleme yapmak yerine işverenlerin gönüllü olarak dahil olabileceği bir düzenleme getirdi. Bu düzenleme ile işverenler ile çalışanları görüşmeler yaparak her işyerinin kendi ihtiyaçlarına uygun bir sistem getirme imkanı tanındı.
21 Ocak 2021 tarihinde ise Avrupa Parlamentosu tarafından bağlantıyı koparma hakkına ilişkin hazırlanan rapor 472 evet, 126 hayır ve 83 çekimser oyla kabul edildi. Üye ülkeler Avrupa Komisyonu’na bu hakkı tanıyacak çerçeve bir yasal düzenleme yapılması için çağrıda bulundu.
Türkiye’de bu durum henüz yasal bir düzenlemeye kavuşturulmadı. Kanunlarda yer alan haftalık çalışma saati süreleri, fazla çalışma ve işyerinde geçirilen sürelerin çalışma saatinden sayılması gibi düzenlemeler evden çalışma sistemlerinde bağlantıda kalındığı zamanlarda çalışanları koruyor gibi gözükse de aslında durum ne yazık ki o kadar basit değil. Çalışılan sürelerin ispatının zorluğu, mahkeme süreçlerinin uzunluğu gibi sebepler çalışanlar için caydırıcı olmakta. Bu nedenle uzaktan çalışmayla ilgili düzenlemelere ek olarak, çalışanların bağlantıyı koparma hakkına da iş hukuku düzenlemeleri arasında yer verilmesi gerektiği aşikar.