Yeni Nesil İnsan Hakları serimize bu sefer aslında oldukça eski bir hak olmakla beraber günümüz dünyasında, Türkiye açısından ise özellikle son birkaç haftada gündeme gelen barınma hakkı ile devam edeceğiz. Yaklaşık iki yıl süren uzaktan eğitimin son bulup yüz yüze eğitime geçilmesiyle birlikte üniversiteli öğrenciler şehir değiştirmek durumunda kaldı. Öğrenciler, yurt kapasitelerinin yetersizliği, ev kiraları ve özel yurt ücretlerinin karşılanamayacak seviyede yüksek olması ya da kira ve ücretlerini karşılayabildikleri yerlerin sağlıklı, güvenli ve huzurlu bir şekilde yaşayamayacakları kadar kötü olması sonucu kalacak yer bulamadılar. Bunun üzerine barınma hakkından mahrum bırakıldığını savunan öğrencilerin #barınamıyoruz ve #yurtsuzlar etiketleriyle farklı şehirlerde protestolar yaptığından daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik.
Barınma Hakkı
Barınma hakkı, bireylerin yalnızca bir konuta sahip olma hakkını değil, bireylerin güven, sağlık ve huzur içinde yaşayabilecekleri güvenli, erişilebilir ve yeterli yerlerde barınma hakkını ifade eder. Barınma hakkı ilk olarak 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde tanımlanmış ve daha sonra devletlerin anayasalarında ve diğer milletlerarası sözleşmelerde yer bulmuştur. Yukarıda belirttiğimiz gibi barınma hakkının temelini oluşturan şey yalnızca dört duvardan oluşan bir yaşam alanına sahip olmanın ötesindedir. Barınma hakkı; yaşam hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı gibi haklardan ayrı düşünülemez, bu nedenle barınma hakkı tüm bireyler açısından eşit olarak sağlanması gereken en temel haklardan biridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, barınma hakkına “konut hakkı” başlıklı 57. maddesinde atıf yapmaktadır. Bu maddeye göre “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” Barınma hakkı kavramının diğer tüm haklarla bağlantılı olduğu ve bireylere yalnızca konut sağlanmasının çok ötesinde olduğu düşünüldüğünde Anayasa düzenlemesi oldukça yetersiz kalmaktadır.
Her ne kadar devlete konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler alması yükümlülüğü yüklenmişse de, temel hak ve özgürlükler bağlamında bu yükümlülüğün bireyler için elverişli, ulaşılabilir, yeterli, güvenli ve sağlıklı konut sağlanması olarak geniş değerlendirilmesi gerekir.
Türkiye’de yaşanan barınma krizi bağlamında devletin yükümlülükleri neler?
Barınma hakkının tarihi çok geçmişe dayansa da ne yazık ki ekonomik sıkıntılar, gayrimenkul sektörünün finansallaşması, toplumsal eşitsizlikler gibi sebeplerin artması sonucu günümüz dünyasında özellikle de Türkiye’de barınma hakkı önemli bir konu haline gelmiştir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Anayasa’da barınma hakkı dar anlamda ele alınmıştır ve devletin yalnızca konut ihtiyacını karşılayacağı öngörülmüştür. Oysa devletin yükümlülükleri arasında Anayasa’da yazanın ötesinde, Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerde de yer alan, bireylerin gerek kendisi gerek ailesi için yiyecek, giyecek, konut, sağlıksal bakım, gerekli toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere sağlığına ve esenliğine uygun bir yaşam düzeyine erişme hakkını sağlama yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğü yerine getirirken bireylere yalnızca bir konuta oturabilme hakkı vermenin de ötesinde, erişilebilir, yeterli, sağlık ve güvenlik içinde yaşayabileceği bir barınma hakkı vermesi bir zorunluluktur.
Dolayısıyla gerek Anayasa’nın ruhu gerek barınma hakkının temel hak ve özgürlüklerden olması ve Türkiye’nin tarafı olduğu milletlerarası sözleşmelerde yer alan düzenlemeler, devletin son günlerde barınma krizinin öznesi olan üniversite öğrencileri için yaşanabilir, erişilebilir, yeterli ve güvenli barınma imkanı vermesini zorunlu kılmaktadır.