Çin Modeli.
Bir süredir Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sorunlar ile beraber anılan bu terim aslında tam olarak ekonomi veya politika terminolojisine girmiş değil, fakat yine de bu terim ile ne ifade edilmek istenildiği anlaşılabiliyor: ihracat ve ucuz üretime dayalı ekonomi modeli. Fakat, Xi Jinping yönetimindeki Çin Halk Cumhuriyeti bir süredir bu modeli bir kenara bırakıp katma değerli üretime geçmek ve balon büyümeden uzaklaşmak istiyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin gündeminde yer alan bu terim ülkenin ekonomi politikasını derinden etkiliyor. Peki, Çin Modeli’nin Türkiye’de uygulanmasının en önemli engelleri neler?
Manevi ve Maddi Engeller
Önceki haftalarda yayımlanan yazılarımızda da belirttiğimiz üzere düşük faiz / rekabetçi kur iddiasında olan hükûmetin ihracata dayalı ekonomi modeli, üretime ağırlık verip çıktılarını yurt dışına satmayı hedefliyor. Çin’in 1980-2016 arası bu mantığı izlediği ve ciddi bir başarı elde ettiği malum.
Bu sistemin Türkiye’de yürümesinin önünde çok büyük iki engel bulunuyor. Bu engeller, Çin’in sistematik bir ekonomi yönetimine sahip olması, öngörülebilir idare anlayışı, bambaşka toplumsal ve tarihî dinamiklere sahip olması gibi daha soyut engellerden ziyade bazı imkânsızlıklar kapsamında ele alınıyor:
Enerji: Çin Modeli, ülkenin sanayisine ve üretim kapasitesine önem atfeden bir model. Büyük ölçekli üretimin yapıldığı yegâne yer olan fabrikaların ise Çin’de on yıllardır en çok enerji tüketen ve talep eden işletmeler olduğu biliniyor. Çin’in zengin kömür ve doğal gaz yataklarına sahip olması sebebiyle enerji ihtiyacının ciddi bir kısmını kendi karşılayabiliyor. Dolayısıyla üretim girdilerinin büyük bir kısmını kendi para birimi üzerinden finanse etme gücüne sahip. Fakat Türkiye, enerji konusunda %70’in üzerinde bir oranda dışa bağımlı dolayısıyla üretim yapan her sektör enerjiyi kur ile almak zorunda.
Merkezî Yönetim: Çin, her ne kadar esnek olsa da en nihayetinde komünist bir ülke, Türkiye ise son derece liberal ekonomiye sahip bir anlayışa sahip. Çin’de kamu iktisadi girişimlerinin boyutu ve Çin’in devletin ekonomik yapısını şekillendirmedeki önemi şu şekilde açıklanabilir:
“Çin’de Kamu İktisadi Girişimleri ülkenin GSYH’sinin %40’ını üretiyor. Borsadaki piyasa değerinin %60’ına da bu şirketler sahip. 2020’de Fortune Global 500 şirket listesinde … 124 Çin firması vardı. Bunların 91’i … kamuya aitti. Türkiye’de ise başta TÜPRAŞ, Petkim, Ereğli Demir Çelik gelmek üzere stratejik KİT’ler AKP döneminde özelleştirildi. “
Çin Modeli, 5 Yıllık Planlar ile şekillenen ve devletin bu doğrultuda özel şirketleri, en hafif tabirle, yönlendirdiği bir model. Merkeziyetçi ekonominin faydalarını ve dezavantajlarını tartışmaya gerek olmasa da belirtilebilir ki Çin Modeli’ni uygulamak için Çin’in ekonomi modelini hayata geçirebilmek gerekiyor.
Fakat Çin, bu yılın başında yayınladığı 5 Yıllık Planı ile yıllardır devam ettirdiği politikayı resmen ilan etmiş oldu: Çin, Çin Modeli’ni bırakıyor. Haftaya politika bültenimizde biz de Çin’in neden ve nasıl Türkiye’nin uygulamayı hedeflediği programı bırakmaya çalıştığını inceleyecek ve bu durumun çevre ülkeler ve Türkiye için anlamına değineceğiz.