Sevgili Novus Yeşil okurları, gelecek nesillerin hayatını tehlikeye atmakla suçlanıyorsunuz. Bu bülteni okurken sessiz kalma hakkına sahipsiniz. Kendi kendinize itiraf edeceğiniz her kötü davranış mahkemede aleyhinizde delil olarak kullanılabilir. Eğer bir avukatınız yoksa devlet size ev hapsinde ücretsiz bir şekilde pişman olma hakkı sağlayacaktır.
Bu haftanın konuları;
🌲⚰️ Eko-kırım
⚖️ İklim hukuku
☁️💎 Havadan elmas
🥤🚫 AB’de plastiklerin sonu
İyi okumalar,
Yörükcan
GELİŞMELER
Plastikler: 3 Temmuz’dan itibaren AB’nin tek kullanımlık plastikleri yasaklayan düzenlemesi devreye girdi. Plastik kulak pamuğu, tabak, çatal-bıçak, pipet, bardak karıştırıcısı, balon sapı ve polistiren içecek kapları artık kullanılmayacak. Düzenleme 2019’da kabul edilmişti ama ülkelerin uygulamaya geçmesi için iki yıl süre tanınmıştı. Henüz PET şişeler veya sigara paketleri yasal olarak kullanılıyor ama döngüsel ekonomiye geçiş planları ışığında bu ürünlerin önemli bir miktarının geri dönüştürülmüş plastiklerden üretilmesi ve şirketlerin halkı bilinçlendirme kampanyaları yürütmesi gerekiyor.
İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Koç Üniversitesi ve İSTAÇ iş birliği ile bir Avrupa Birliği projesi olan Pop-Machina kapsamında ilk Döngüsel İşler Atölyesini (DİA) halkın kullanımına açtı. Pop-Machina projesi, AB’nin araştırma ve inovasyon fonundan destek alarak yedi farklı şehirde üretici hareketine destek vermeyi amaçlıyor. Atölyede kullanılmış veya ömrünü yitirmiş ürünler, yaratıcı bir şekilde yeniden değerlendirilecek. Ayrıca yaratıcı ürün geliştirmeye ilgi duyan kişilere destek verilerek döngüsel ekonomiye katkı sağlanacak.
CHP: CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Paris İklim Anlaşması’nın bir an önce tartışılıp onaylanması için TBMM başkanı Mustafa Şentop’a başvurdu. 2016’da Türkiye’nin de imzacısı olduğu Paris Anlaşması bir türlü meclise getirilmedi ve resmi olarak onaylanmadı. Dünyada sadece Türkiye, İran, Irak, Yemen, Eritre’nin bu anlaşmayı onaylamaması hem ülkemiz için bir utanç kaynağı hem de iklim değişikliğine karşı verilen mücadeleye büyük bir darbe niteliğinde. Trump sonrası ABD’nin anlaşmaya geri dönmesiyle beraber önümüzdeki aylarda uluslararası arenada Türkiye üzerindeki baskıların artması bekleniyor.
Elmaslar: Geçen sene ABD’de 2,6 milyon dolar yatırımla kurulan Aether Diamonds, kendini dünyanın havadan yakalanan karbondan sertifikalı elmas üreten ilk şirketi olarak tanımlıyor. Harvard Magazine’in haberine göre şirket, elmasları karbondioksitten elde ettiği metan gazını 3-4 haftalık bir süreçte kırağılaştırarak üretiyor. Elmasın içinde çok cüzi miktarda karbon depolansa bile Aether, satılan elmasların karatı başına atmosferden doğrudan havadan yakalama yöntemiyle 20 ton karbondioksit ayıklama sözü veriyor. Bu Türkiye’deki ortalama birinin yıllık karbon ayak izinin 2-3 katı kadar. Süreçlerinde sürdürülebilir enerji kullanan girişim henüz karbon nötr olarak çalışıyor, fakat en kısa sürede net-negatif olma hedefine sahip.
Fransa: Fransa’nın en yüksek mahkemesi 1 Temmuz’da verdiği tarihi kararla hükümetin Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmada yetersiz kaldığını tespit etti ve dokuz ayda devletin yeni bir planlamaya gitmesine hükmetti. Şimdi başkan Macron’un Nisan 2022’de yapılacak seçimlere kadar yeni bir iklim değişikliği planı tasarlaması gerekiyor. 2019’da kuzey Fransa’daki Grande-Synthe komünü ve bazı çevre örgütleri devleti iklime karşı eylemsizlikle suçlayarak dava açmıştı. Komün, deniz seviyesinin yükselmesinden çok olumsuz etkileneceklerini belirtti ve Fransa’nın bunu engellemek için üzerine düşeni yapmamasını eleştirdi.
YEŞİL HUKUK
Yeni bir yüzyıl, yeni bir suç: eko-kırım!
“Çevreye ciddi, yaygın veya uzun vadeli zarar verme olasılığının büyük olduğu bilgisi ile işlenen yasadışı veya ahlaksız eylemler.”
29 Haziran salı günü bağımsız bir grup hukuk uzmanı eko-kırım eylemini bu şekilde tanımlayarak çevre korumacılığı alanında tarihi bir adım attılar.
Benim Türkçe’ye eko-kırım olarak çevirdiğim ecocide, Latince doğa anlamına gelen “eco” ve öldürücü anlamına gelen “-cide” eklerinden elde edilen bir kelime. Çevre katliamı veya çevre soykırımı olarak da düşünülebilir. Bu kavram, İngiliz hukukçu Jojo Mehta’nın 2017’de kurduğu Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurma Vakfı) tarafından icat edilmiş. Amacı ekokırımı Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) yargılanabilecek bir suç haline getirmek olan bu vakfın bir araya getirdiği Bağımsız Ekokırımı Tanımla Uzman Paneli de uzun tartışmalar ve araştırmalar sonucunda birçok tarafın üzerinde uzlaşabileceği yukarıdaki tanımı oluşturmuş.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi: 2002’de Hollanda’nın The Hague şehrinde kurulan UCM, Roma Tüzüğü (Roma Hukukundan bağımsız) denilen ilkeler doğrultusunda soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarını yargılayan tek uluslararası mahkemedir. Görevi, üye ülkelerin iç hukukuna destek olmak olduğundan gücünü sadece ulusal devletler suçluları yargılamak istemediğinde veya yargılayamadığında kullanabilir.
Roma Tüzüğünün değiştirilebilmesi için üye ülkelerin üçte iki çoğunluğu gerekmektedir. Bu sebeple ekokırımı UCM’nin yetkili olacaği beşinci suç olarak tanımlayabilmek en iyi ihtimalle yıllar sürecek bir kampanya gibi gözüküyor. Fakat, İsveç gibi bazı ülkeler çoktan ekokırım tanımını bu şekilde kabul edebileceklerini açıkladı. Şüpheci bazı uzmanlar ise bu mücadelenin çoğunlukla sembolik olduğunu, gerçek etki yaratmak için sistemsel değişiklikler gerektiğini belirtiyor.
UCM’nin böyle bir suç tanımını kabul etmesi çevre hukuku açısından devrim niteliğinde olacaktır. Şu anda çevreye karşı işlenen suçlar çoğu ülkede sadece para cezası ile sonuçlanıyor. Bu da oldukça zengin iş insanları ve şirket yöneticileri için yeteri kadar caydırıcı değil. Daha ciddi suçlar ise sadece insanlara zarar verdiği ölçüde cezalandırabiliyor. Örneğin, ABD’nin Vietnam savaşında sinir gazı kullanması ve buna bağlı olarak bölgede bebeklerin gelişiminde görülen bozukluklar kimileri tarafından savaş suçu olarak tanımlanmış, ama çevre etkileri hep göz ardı edilmiştir.
Ekokırımı Durdurma Vakfı ise bu suçun parasal değil, doğrudan kişisel hapis cezasıyla sonuçlanması için çaba sarfediyor. Üstelik yukarıdaki tanımıyla çevre suçları, insan etkisine bakılmaksızın yargılanabilecek. Eğer üst düzey CEO’lar ve iş insanları umursamaz kararları sonucunda UCM’de yargılanıp hapse girebileceklerini bilseler dünya, Paris Anlaşması hedeflerine muhtemelen koşar adımlarla ilerlerdi.