Dünyanın gözü hâlâ Ukrayna’da yaşanan savaşta: Bu savaşın sonuçları sadece o bölgeyi etkileyecek gibi gözükmüyor. Uluslararası dengede kalıcı değişikliklere yol açması beklenen bu sürecin belki de en az dikkat çeken fakat bir o kadar da önemli arenalarından biri ise Güney Amerika ve spesifik olarak Venezuela.
Peki bu süreç nasıl gelişti ve bizi gelecekte neler bekliyor?
A/RES/ES-11/1
Rusya’nın Ukrayna’ya olan saldırgan tavırlarını kınamayı hedefleyen bir BM Genel Kurulu oturumunda ortaya çıkan sonuçlar son derece ilgi çekici. A/RES/ES-11/1 koduyla anılan BM kararında Rusya, Belarus, Suriye, Eritre ve Kuzey Kore dışında hiçbir ülke bu öneriyi doğrudan reddetmezken, 35 ülkenin de oylamaya katılmayarak ellerinden geldiğince daha “nötr” bir tutum takınmak istediklerinden bahsedilebilir. Her ne kadar listedeki en dikkat çekici ülke Hindistan olsa da, dikkatli incelendiğinde bir başka durum daha gün yüzüne çıkıyor:
Listede oylamaya katılmayan ülkelerin ezici çoğunluğu komünist yönetimler tarafından yönetilen ülkeler veya Post-Sovyet ülkeleri yani 30 sene önce Rusya’nın parçası veya sıkı müttefiki olan ülkeler. Dolayısıyla bu ülkelerin önemli bir kısmının Batı ve Batı eksenindeki diğer ülkeler ile pek de sağlıklı ilişkileri bulunmuyor.
Fakat bu durum, listedeki birçok ülke için tercih edilen bir durum olmayabilir.
Güney Amerika’da Neler Oluyor?
Rusya’yı kınama oylamasına katılmayarak dikkatleri üzerine çeken ülkeler arasında uzun bir süredir Rusya ile çok yakın ilişkileri bulunan Venezuela ve Küba bulunuyor. Komünist yönetimler tarafından yönetilen bu ülkeler, bu veya şu sebeple ABD ve Batı ittifakı tarafından uzun yıllardır ambargo ile gündemde ve özellikle Venezuela’da yaşanan ekonomik yıkımın boyutu uluslararası hafızada önemli bir yer tutuyor. Bu sebeple, son günlerde Venezuela ve ABD arasında yaşananlar da yakın gelecekte yaşanması muhtemel bazı senaryolara ışık tutuyor.
2018’de yaşanan ve hileli olduğu düşünülen Venezuela seçimleri sebebiyle ülke ciddi yaptırımlar ile karşı karşıya kalmıştı. Trump yönetiminin yerini Biden yönetimine bırakmasının ardından diyalog kurma isteklerini sıklıkla yineleyen Maduro yönetiminin son yaşanan gelişmelerle birlikte bu hedefine ulaştığından bahsedilebilir: Geçtiğimiz hafta üst düzey bir ABD heyeti Venezuela’yı ziyaret etmeye gitti.
Bu ziyaretin dünyada oldukça kuvvetli bir şekilde hissedilen enerji krizine ve Venezuela’nın yaşadığı ekonomik buhrandan çıkmasına yardımcı olabileceği belirtiliyor. Cumhuriyetçi Partiden petrol endüstrisine ve Latin Amerika’ya bağı olan önemli isimlerin Venezuela ile ticaretin artırılması için uğraştığı biliniyor. Maduro ise geçtiğimiz salı ” Venezuela’da petrol öylece duruyor ve bu petrolü isteyen herkes alabilir veya işleyebilir. Bu yatırımcının Asya, Avrupa veya Amerika’dan olup olmaması önemli değil.” ifadelerini kullanarak bir numaralı önceliklerinin petrokimya sanayilerini yeniden eski günlerine döndürmek olduğunun sinyalini verdi.
Uzmanlar, Ukrayna savaşı ile beraber Rusya’nın gücünün eskisi gibi olmadığının anlaşılmasının ardından bazı klasik Rus müttefiklerinin Rusya’yı sonuna kadar desteklemekten ve ABD, Batı veya kimi Asya ülkeleri ile doğrudan rekabet etmekten kaçınacağını tahmin ediyor.