Elektronik müzik sanatçısı Christian Löffler, ilham kaynaklarını ve gelecek planlarını anlatıyor.
Seni biraz yakından tanıyabilir miyiz? Müziğe olan ilgin nasıl başladı?
Bence her zaman müzikle iç içeydim. Film izlerken, müziğin eşlik ettiği sahneleri beni gerçekten etkilediğini ve bir şeyler yaratma hissi uyandırdığını fark ettim. Arkadaşımın yardımıyla da bu hayalimi gerçeğe dönüştürebildim.
Son bir yıl hepimiz için zor geçti. Sen pandemi boyunca neler yaptın, eve kapanmak sana neler hissettirdi?
Dürüst olmak gerekirse, bu durumdan hiç zevk almadım. Yaşadığım bölgede hiç kimsenin olmaması nedeniyle, yakınımdaki ve genellikle asla gitmeyeceğim yerleri keşfe çıkmam gibi güzel bir yanı vardı. Ama herkes gibi bir noktada seyahat etmeyi ve arkadaşlarımla vakit geçirmeyi özledim. Bugünlerde ise ara verdiğimiz konserlere yeniden başladım ve yeniden ilham dolduğumu hissediyorum.
2011 yılında yayınladığın ilk EP’in Heights’ın üzerinden tam on yıl geçti. Bu on yılda müziğinde neler değişti?
Tabii ki prodüksiyon tekniklerinde ve şarkı yazımında daha iyiye gittim. Ama aynı zamanda bu süreç benim için oldukça zordu, çünkü müzikal anlamda her zaman daha iyi işler üretmek istiyorum. Son zamanlarda ise yaptığım işi ne kadar sevdiğimi bir kez daha anladım. Stüdyoda olmak ve her şeyi akışına bırakmak benim için harika bir duygu. Müzik yapmak benim gerçek duygum.
Son olarak “PARALLELS: Shellac Reworks” albümüyle karşımıza çıktın. Bu çalışman hakkında neler söylemek istersin?
Deutsche Grammophon plak şirketi, Beethoven, Bach, Chopin ve diğer birçok ikonik bestecinin eserlerini yeniden yorumlamak için benimle iletişime geçti. Bu benim için büyük bir meydan okumaydı çünkü daha önce hiç deneyimlemediğim yeni bir şeydi. Seçilen parçalar herkes tarafından çok iyi biliniyordu. Ben de bu şarkıları yeniden yorumlamak için parçalarda kendi pozisyonumu bulmaya çalıştım. Benim için projedeki rolümü bulmak ve orijinal karakteri kaybetmeden gerçekten ayakta kalabilecek bir şey yaratmak çok önemliydi, bunu başardığımı düşünüyorum.
Yaptığın şarkılarda doğadaki sesleri de kullanmayı seviyorsun. Peki seni en çok hangi ses heyecanlandırıyor?
Kesinlikle dalgaların çarpması. Stüdyomdan dalga seslerini duyabiliyorum, benim için en rahatlatıcı ve en güzel ses.
Aynı zamanda illüstrasyonla da ilgilendiğini biliyorum. Müzikle veya resimle ilgilenirken nelerden ilham alıyorsun?
Genellikle seyahat ederken sergileri ziyaret etmeye çalışıyorum. Son zamanlarda Paris’e gittim ve birkaç sergiyi ziyaret ettim. Bu bana müzik resim yapmak için ilham veren bir şey.
Daha önce birçok kez İstanbul’da bulundun. Bu şehir ve kültürü hakkında neler söylemek istersin?
Bunu benden çok sık duymuş olabilirsin ama benim İstanbul’la gerçekten özel bir bağım var. Müzisyen olarak seyahate çıktığım ilk yıllardan beri İstanbul’da düzenli olarak çalıyorum. Her seferinde çok sıcak ve içten karşılandım. Her köşede tarihi hissetmeyi, şehrin manzarasını, Haliç’te gün batımını ve tabii ki yemekleri çok seviyorum. Türk seyircisi türünün tek örneği ve çok yakında geri dönmek için sabırsızlanıyorum.
Son olarak, gelecek planların neler?
Pandemi nedeniyle gerçekleştiremediğimiz konserleri yeniden düzenlemeye başladık. Bunun yanında üzerinde çalıştığım şarkılar da var. Sizlerle paylaşmak ve birlikte çalmak için sabırsızlanıyorum.