Açılımı non-fungible token olan NFT, Türkçe’ye “değişimi mümkün olmayan simge” olarak çevrilebilir. NFT, bir blockchain üzerinde eşleniği olmayan bir veri parçasını temsil eden bir simge, veya “token”. NFT’ler, NFT pazarlarında işlem görebiliyor. 2017’de Larva Labs tarafından Ethereum blockchaininde yayınlanan “CryptoPunks” isimli NFT, bu konseptin sanata ve dijital mülkiyete uyarlanmasındaki öncülerden.
Sanatın ve genel olarak fikri mülkiyetin dijital dünyada sınırsız çoğaltılabilmesi, internetin dünya genelinde yaygınlaşmasıyla beraber sanatçıların gelir kaynakları ve bu konudaki aidiyet kavramı gibi konularda sorun teşkil ediyor. 2000’lerin başında Napster’ın yaygınlaşmasıyla beraber fiziksel satışın yavaş yavaş yerini dijital “streaming”e bırakması, müzik sektöründe fikri mülkiyet ve gelir dağılımı ile ilgili konuları geçmişte eşi benzeri olmayan bir şekilde zorluyor. Günümüzde streaming platformlarının ve plak şirketlerinin gelir dağılımı üzerinde kontrolü tekrar sağlamaya başladığı bir dönemde, NFT’lerin fikri mülkiyet ve eserden elde edilen geliri demokratikleştirmesi bekleniyor.
NFT’ler, dijital dünyada eşleniği olmayan veri parçalarını temsil ettikleri için ve bu simgelerin blockchainlerde var olmasıyla bu konuya ilginç bir çözüm sunuyor. Günümüzde NFT’ler aslında sadece aidiyet belirten bir simge. NFT’lerin sahipleri sanat eserinden herhangi bir düzenli telif geliri elde etmiyor. NFT’nin algılanan değerine göre tekrar satarak bir kar söz konusu olabiliyor, ancak bunun dışında NFT’ler aslında şişirilmiş bir özgünlük belgesi. Pitchfork’dan Marc Hogan’ın yazısını alıntılamak gerekirse: “Dijital sanat dünyasından gelen NFT’ler, doğası gereği yapay bir nadirlik algısı yaratıyor. Simgenin kendisi nadir, sanat eseri değil.”
Tabii, demokrasilerde çare tükenmez. 2005’de kurulan, merkezi Liverpool’da olan dijital müzik dağıtım şirketi Ditto Music, bunu değiştirecek bir çözüm üretiyor. “Chance the Rapper” gibi isimlerin tercihi olan dağıtım şirketi, “bluebox” isimli blockchain bazlı araçlarını kullanarak dijital dünyada telif haklarını korumakta. Şirketin kurucu ortağı ve CEO’su Lee Parsons, bu sene içerisinde bir “telif hakkı borsası” ve “initial release offering plaform” açacaklarını duyurdu. Hayranların sanatçıların telif haklarından “hisse” alabilmelerini sağlayacak platform, sanatçıların eserlerinin kısmi aidiyetini NFT’ler aracılığıyla satabilmelerine yol açacak. Sanatçılar için ek bir gelir kaynağı oluşturacak bu platform, koleksiyoncular için sevdikleri sanatçıların eserlerinin bir kısmına sahip olabilmelerini sağlayacak.
Bu yazıyı biraz karamsar şahsi fikirlerim ile kapayacağım. Öncelikle, Stephen Witt’in “How Music Got Free” isimli kitabından birkaç cümle paylaşmak istiyorum. “Since the introduction of the iPod, Apple’s stock prices had septutled – the technology also-ran was now bigger than Universal [Music Group] itself. (…) When Sony had had its Walkman craze, the music industry had sold tens of millions of tapes. (…) So doing the math, the success of the mp3 player should have meant tens – no hundreds – of millions in sales of mp3s. In fact, ten million iPods sold in stores should have meant ten billion songs sold through iTunes. But that wasn’t happening.” Müzik endüstrisi ve sanatçılar, geçtiğimiz 20 yılda dijital müzik dağılımının yaygınlaşması ile çok büyük bir sarsılma yaşadı. Endüstri bu sarsılmayı, eski gelir dağılım sistemini kısmen koruyarak atlatmayı başardı, fiziksel satıştan elde edilen gelir kaynağını dijital streaming geliri aldı. NFT’lerin bu endüstride yapması gereken etkiyi yapabilmesi için, gündelik hayattaki müzik tüketimini etkileyebilecek olması gerekiyor. Streaming platformlarının yaygınlaşması herkesi müziğe yasal ve ücretsiz olarak erişebilir hale getirdi. NFT sisteminin dijital telif sistemini demokratikleştirebilmesi için, son kullanıcı için mevcut müzik tüketim sistemi ile kıyaslanabilir kolaylıkta bir çözüm üretmesi gerekiyor. Bence 2000’leri atlatan müzik endüstrisi ve büyük plak şirketleri, yeni kurabildikleri statükoyu korumak için vermesi gereken savaşı tüm gücüyle verecektir.