İçlerinde Türkiye de olmak üzere dünyanın çok sayıda topluluğu ve ülkesi zor günlerin içinden geçmeye devam ediyor. Son günlerde yıkıcılığını artıran ve kamuoyunda şiddetli tartışmalara yol açan yangın felaketlerinin yanı sıra yaşanan sel ve heyelanlar ise henüz hafızalardan silinmiş değil. Milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, başta sosyal medya olmak üzere, bu iç burkan durumun artık bir an önce önüne geçilmesi ve bir daha aynı şiddetle tekrarlanmaması temennisini belirtiyor.
Bu felaketler bilindiği üzere sadece ülkemizde gerçekleşmiyor. Yine yakın geçmişte Avrupa son derece yıkıcı sel felaketleriyle sallanırken, Rusya ise ciddi yangınlarla mücadele etmeye başlamıştı. Son günlerde de bu sefer bir başka kıta kendinden doğal afetler ile bahsettiriyor; Afrika. Bölgenin önemli ülkelerinden biri olan Nijerya’nın başkent Lagos başta olmak üzere bir çok kenti yıkıcı sel felaketleri ile karşı karşıya kalmış durumda. Sel ve heyelanın ülkenin içinde bulunduğu coğrafya gereği kaçınılamaz bir gerçeklik olduğu kabul edilse de, uzmanlar bu sene yaşanan yıkıma dair bir takım başka ayrıntılara dikkat çekiyor; yaklaşan iklim krizi ve sosyal etkileri.
Öngörülebilirliğin Önemi
Bazı coğrafyaların bazı doğal afetlerle beraber anılması binlerce yıl öncesine kadar dayanabiliyor. Örneğin Japonya’da 500’lü yıllardan beri ciddi depremler kaydedilirken, ABD’de ise ilk kolonilerin yerleşimlerden itibaren yıkıcı hortumların kaydedildiği biliniyor. Bu durum çok sayıda toplulukta yangın, sel, deprem, heyelan, çığ ve benzeri doğal afetler için de geçerli.
Bilimsel gelişmeler ve kolektif insanlık bilinci her geçen sene bu felaketlere karşı yeni çözümler ve uygulamalar geliştiriyor. Dolayısıyla 1900’lerin başında yaşanan bir felaketin aynı şiddetle bugün yaşanması durumunda daha az can ve mal kaybı gündeme gelmesi bekleniyor. Örneğin Japonya’da 1923 senesinde meydana gelen 7,9 büyüklüğünde bir depremde neredeyse 150.000 kişi hayatını kaybederken, 2011 senesinde yaşanan 9,0 büyüklüğündeki bir depremde bu sayının 20.000 olarak belirtildiği biliniyor – yani depremin şiddeti artmış olmasına rağmen can kaybı ciddi boyutta azalıyor.-Dolayısıyla deprem gerçekliği ile yüzleşen Japonya, bu doğa felaketinin yıkıcılığını öngörüyor ve buna göre önlem alma şansına erişiyor.
İşte tam bu noktada iklim değişikliği ve yarattığı tehlike gündeme geliyor; zira değişen trendler ve normaller, toplumların Japonya örneğinde olduğu gibi başarılı reaksiyon göstermesini güçleştiriyor. Bunun örneklerinden biri ise şu an devam eden Nijerya selleri.
Batıyoruz!
İklim değişikliğinin sonuçlarından birinin yükselen deniz seviyesi olduğu biliniyor. Bunun iki ana sebebi var; eriyen buzulların su kütlesinin miktarını artırması ve giderek ısınan okyanusların genişleme eğilimi göstermesi. Bu durumun sosyal etkileri ise giderek şiddetini artıran ve beklenilenden önce veya sonra gerçekleşen sel felaketleri ile ölçülebilir. 2021’in yaz aylarında başlayan ve hala devam eden Nijerya seli ise işte tam olarak bu kapsamda değerlendirilebiliyor.
Uzmanlara göre her geçen sene daha da şiddetlenen Nijerya selleri, özellikle Atlantik Okyanusu’nun yanında yer alan başkent Lagos’ta daha da ciddi sonuçlara sebep oluyor. Belirtilenlere göre giderek artan su seviyesi şehrin yaşanabilir toprak alanını giderek küçültmeye devam ederken, yaşanan sellerin ve taşkınların nüfuz edebildiği alanların miktarını ise artırıyor. Uzmanlar, bu yüzyılın sonunda milyonlarca insana ev sahipliği yapan Lagos kentinin yaşanabilirliğini sorgulamaya başladı. Bu sorgulama bir çok okyanus kenti için de geçerli.
Durumun ciddiyetini fark eden Nijerya hükümeti, geçtiğimiz aylarda hükümetin iklim değişikliğine bakışını ciddi oranda değiştirmeyi hedefleyen bir takım düzenlemeler düşündüklerini dile getirdi. Ülkenin çok sayıda sorununun bu kapsamda değerlendirilmeye başlanacağını da ifade eden yetkililer, en kısa sürede harekete geçmeyi hedefliyor. Umarız bu tip yaklaşımlar daha popüler hale gelir ve söz konusu zorluklar en az hasar ile atlatılır.