Novo // Temmuz III


Haftanın Gelişmeleri /////////


*73. Emmy Ödülleri adayları belli oldu. 19 Eylül gecesi, Cedric the Entertainer sunuculuğunda gerçekleşecek ödül törenine ise 24’er adaylıkla The Crown ve The Mandalorian’ın damga vurması bekleniyor. HBO tarafından iptal edilen Lovecraft Country’in 18 adaylıkla yer aldığı listede diğer adaylar ise buradan incelenebilir.


*Nike, “Best Day Ever” reklam filmiyle sporun ilham ilham verici gücüne odaklanıyor. Filmde başarıların imkansız gibi görünmesine rağmen gerçeğe dönüştüğü tasvirini kullanan marka, bu hayalin arkasına sporun gücünü koyuyor. Lebron James, Serena Williams, Shelly-Ann Fraser-Pryce vw Diede de Groot, A’ja Wilson gibi sporcuların yer aldığı ilham verici filmde sporun geleceği hayal ediliyor. Jamaikalı sprinter Shelly-Ann Fraser-Pryce 100 metreyi 10 saniyenin altında koşarsa ya da LeBron James bir maçta 120 sayı atarsa veyahut WNBA’in popülaritesi NBA’i geçerse gibi sınırsız bir dünyayı hayal eden kampanya, aslında ütopik bir söylemden daha çok gerçekleşebilecek potansiyele odaklanıyor. Bu sayede insanları spor yapmaya teşvik etmeyi hedefliyor.


*Gucci, Lady Diana’nın ikonik çantasını yeniden yorumladı. Giyimlerinden, aksesuar seçimlerine ve saç modellerine kadar her hareketi olay olan 90’lı yılların trendsetter’ı Lady Diana’nın, Gucci imzası taşıyan bambu saplı çantası yeniden yorumlandı. Lady Diana’nın neredeyse yanından hiç ayırmadığı bu ikonik modeli, 20 yıllık aradan sonra Gucci’nin kreatif direktörü Alessandro Michele, Lady Diana’ya bir övgü olarak yeniden yorumladı. Üç farklı boyda ve yedi farklı renk seçeneği ile tasarlanan Diana Bag, sembolik bambu sapları dışında Gucci’nin yeni vizyonuyla da uyumlanarak görücüye çıkarıldı.


*Matthew Vaughn, yeni filmi ‘Argylle’ için birçok yıldızı bir araya getiriyor. Filmin müziklerini de üstelenecek olan Dua Lipa’yı ilk kez oyuncu olarak izleyebileceğimiz filmde, Henry Cavill, Sam Rockwell, Bryce Dallas Howard, Bryan Cranston, Catherine O’Hara, John Cena ve Samuel L. Jackson da yer alıyor. Yazar Ellie Conway’in yakında çıkacak olan casus romanı Argylle’den uyarlanan film, “dünyanın en büyük casusu” ‘Argylle’in dünyayı dolaşan bir maceraya kapılmasını konu alıyor.


Yazarlar/////////Sinema


AŞKIN KARANLIK TARAFI; MON ROI

Aysu Mısır

Aşk denildiği zaman hep güzel şeyler canlanır gözümüzün önünde. Pembeler ve kırmızılar atfederiz hatta uğruna. Bazıları için mutluluğu ve hayata atılan yeni bir adımı temsil eder. Tabi bazıları içinse; kavuşulamayan derin bir karanlığı. Ama bazen öyle bir hali vardır ki aşkın; kavuşmuş olsan bile hastalık yayan bir hücre gibi yavaş yavaş eritir acımadan. Evet, aşkın karanlık yüzüdür bu. Aydınlık ve huzur verir gibi gözüken ama sinsi bir şekilde insanı ele geçiren. Gerçekleri göremeyen körelmiş bir kalbin çırpınışı anlatan bu “karanlık aşk” sinemanın da en çok sevdiği konulardan biridir. Özellikle Fransa sinemasının lirikliğinde gözlemleriz bu durumu. Günümüz tabiriyle “toksik” ilişkilerin bir insan hayatını ne denli etkilediğini, aşama aşama izleriz. 1962 yapımı, François Truffaut yönetmenliğindeki Jules et Jim en güzel örneklerinden biridir. Burada aşk; üç genç insanın hayatını solduran bir metafor olarak karşımıza çıkar. Kısacası “aşk hastalığı” olarak.

Günümüz sinemasında da etkisini oldukça gördüğümüz bu “aşk hastalığının” en iyi örneklerinden biri kesinlike Mon Roi. My King adıyla da bilinen Mon Roi; birbirlerine tutkulu bir şekilde aşık olan bir çiftin, zaman geçtikçe yıpranan ve benliklerini yavaş yavaş kaybettikleri bir hayata sürüklenmesini anlatıyor. My King ismi aslında oldukça manidar bir anlam taşıyor. Buradaki My King kavramı; hayatına hükmeden bir hükümdar şeklinde yansıtılıyor. Bu sefer de aşk metaforu acımasız bir kralı temsil ediyor.

Yönetmen Maïwenn; Mon Roi’nin her bir sahnesinin ardında gizli bir hikaye sunuyor bizlere. Filmin bir felaket ile başlaması da, aslında bizlere ilerleyen her dakika için büyük bir spoiler veriyor ki; biz bunu en son fark ediyoruz. Film boyunca; dizini sakatlayan Tony’nin, hastane içerisinde iyileşene kadar geçen sürecini izliyoruz. Bu süreçte odasından denize uzun uzun baktığı her anda, geçmişinde yaşadığı aşkın küçük ayrıntılarını gösteriyor bize hatıra yoluyla yönetmen Maïwenn. Dizindeki acıyı aşkına benzeten Tony; dizi iyileştiğinde aşkının biteceği düşüncesine kapıldığı için sürekli dizindeki sakatlığın iyileşmesini engelliyor. Ruhsal olarak onu ele geçiren bu “aşk hastalığının” yavaş yavaş onun bedenine de zarar vermeye başladığını gözler önüne seriyor bu şekilde.

Filmin ilk anlarında “bu kadar da olmaz!” diyor izlerken insan. Ama hikaye ilerledikçe Tony’nin yaptığı hiçbir şeye şaşırmamaya başlıyoruz. Çünkü yönetmen Maïwenn; bu toksik ilişkiyi bize de normalleştirmeye başlıyor. Tıpkı bu çift gibi hayata bakmamızı istiyor. Onların penceresinden  bakıldığında her şeyin ne kadar normal gözüktüğünü; fakat dışarıdan bir gözle bakıldığında birbirilerine ölümden öte zarar veren iki kaybedilmiş ruhu görmemizi istiyor. Tabi bu hikayede en çok yıpranan Tony oluyor. Kariyerine, hayata bakışına ve duruşuna kadar her şeyi yavaş yavaş yitirmeye başlıyor. Bir kadının ruhunun çöküşüne tanık oluyoruz kısaca. En sonundaki o bakışı ve gülüşüyle de; tamamen teslim oluşunu açıkça izleyiciye kabullendiriyor Maïwenn. Zaten Emmanuelle Bercot bu rolüyle birlikte Cannes Film Festivalinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanıyor, sonuna kadar hak ederek.

Film içerisinde kullanılan müziklerin de etkisinin oldukça büyük olduğunu düşünüyorum. Bir film söz konusu olduğunda; soundtrack ile kurduğum bağ ne kadar fazlaysa, filmden de bir o kadar fazla etkilenirim. Mon Roi’de bu filmlerden biriydi benim için. Özellikle Son Lux’un Easy şarkısının hafızalara kazınan ve filmi asla unutturmayan bir etkisi var. Müzikleri ve sinematografisiyle birlikte; hissettirmek istediğini oldukça etkili bir şekilde aktarmayı başarıyor Mon Loi. Hayatın bize devamlı mutlu olarak kılmaya çalıştığı her gerçekliğin arkasında yatan karanlığı göstermek istercesine adeta. Fransa sinemasının duygusal acımasızlığını sonuna kadar yansıtan Mon Roi; kesinlikle izlenmeye değer bir film.

Novo'da Geri Sar...