Bugün Rusya-Ukrayna savaşının 13. günü. Türkiye’de benzin fiyatları ise 19 lirayı aştı. Rusya, Avrupa’nın petrol ihtiyacının %27’sini, doğal gaz ihtiyacının ise %40’ını karşılıyor. Amerika ise petrol ve doğal gazın yalnızca %1-3’ünü Rusya’dan sağlıyor. Türkiye’nin doğal gazının ise %30’dan fazlası Rusya’dan geliyor. Rusya, dünya petrolünün %12’sini ve doğal gazın %17’sini üretiyor. Peki Rusya’ya olan bu bağımlılığın sonuçları neler?
Ukrayna-Rusya krizi ilerledikçe artan enerji fiyatları yıllardır Rusya doğal gazına bağımlı Avrupa’yı enerji güvenliği hakkında düşünmeye zorluyor. Avrupa Birliği’nin 2015’te açıkladığı enerji birliği vizyonu, enerji tedarikçilerini çeşitlendirmeyi ve iklim hedeflerine ulaşmayı içeriyordu ancak yenilenebilir enerjinin yavaş inşası, kömür ve diğer fosil yakıtların kullanımının AB içinde azaltılması sebebiyle Avrupa hala Rusya’dan gelen doğal gaza muhtaç. Öte yandan Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacının %8’i Ukrayna’dan geçen hatlarla sağlandığı için, bu hatların kesintiye uğraması Avrupa’yı daha da zora sokabilir. Bu açığı kapatmak için ABD’den gelen sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) kısa dönemde çare olsa da, Rusya’dan tedarik edilen doğal gazdan çok daha pahalı.
Rusya’ya ait Gazprom, satışlarının %83’ünü AB’ye yaparak günlük yaklaşık 300 milyon dolar gelir sağlıyor. Gazprom Çin’e de satış yaparak portföyünü çeşitlendirmeye çalışsa da, altyapı eksikliğinden dolayı bunun gerçekleşmesi yıllar sürecek. Ayrıca, Rusya Avrupa’ya her gün iki milyon varilden fazla ham petrol tedarik ediyor. Bu ikili çıkar ilişkisi sebebiyle uzmanlar Rusya’dan fosil yakıt ithalatının tamamen kesilmesini olası görmüyorlar.
Fakat buna rağmen Almanya, Rusya’dan gelen doğal gazın Ukrayna’yı atlayarak doğrudan Almanya’ya ulaşmasını sağlayacak Nord Stream 2 hattının onayını askıya alarak büyük bir adım attı. Tamamlandığında Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığını ciddi anlamda artıracak bu projenin son gelişmeler ışığında devam etmesi neredeyse imkânsız. Rusya, ayrıca Karadeniz’den Türkiye’ye ulaşıp doğu Avrupa’ya giden Türk Akımı (Turk Stream) projesini de doğal gaz ihracatında Ukrayna’yı devre dışı bırakmak için yapmıştı.
Bu gelişmeler sonucunda, liderler uzun dönemde enerji güvenliğini sağlamak ve dışa bağımlılığı azaltmak için çarenin yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması olduğunu ifade ediyor. Örneğin, Alman Ekonomi Araştırma Enstitüsü enerji uzmanı Claudia Kemfert’a göre fosil yakıt savaşlarına en iyi cevap hızlandırılan enerji geçişidir (karbonsuzlaşma).
Tüm dünyanın enerji güvenliğini sorgulamasını sağlayan gelişmelerden bir tanesi de Rusya’nın Ukrayna’ya ait Zaporizhzhia Nükleer Santrali’ne saldırısı. Ukrayna’daki nükleer santralleri yöneten Energoatom’un Başkanı Petro Kotin, bir Rusya’nın ateşlediği bir merminin tesisteki nükleer reaktörlerden birine isabet ettiğini ancak reaktörün kalın dış katmanının bir patlamayı önlediğini açıkladı. Eğer patlama gerçekleşseydi radyoaktif parçacıklar rüzgarla tüm Avrupa’ya savrulabilirdi.
Rusya, tesisi ele geçirdikten sonra nükleer santral operasyonunu sürdürebilecek eğitimli personeli olmadığı için Ukraynalı operatörlerin çalışmalarına izin verdi fakat stresli çalışma koşulları sebebiyle oluşabilecek herhangi bir hata Çernobil ya da Fukushima gibi bir felakete yol açabilir. Ayrıca nükleer santralin etrafında devam eden çatışma her an bir patlamayı tetikleyebilir. Uluslararası Atomik Enerji Ajansı’na göre Ukrayna, elektriğinin yarısından fazlasını nükleer enerji ile sağlıyor. Dolayısıyla Rusya bunun gibi birkaç tesisi kontrol ederek Ukrayna’yı felç edebilir. Ayrıca, nükleer santrallerde yakıt için kullanılan plütonyum atık safhasına geldiğinde nükleer silah kullanımında kullanılabilir.
Önümüzde enerji güvenliğinin önemini gözler önüne seren böyle bir örnek varken ülkemizde Rusya merkezli kamu şirketi Rosatom’un Akkuyu’da Türkiye’nin ilk nükleer santralini inşa ediyor olması ciddi riskler doğuruyor. Akkuyu santralinin tamamlandığında Türkiye’nin elektriğinin %10’unu karşılaması planlanıyor.
Geçtiğimiz hafta hükûmetin TBMM’ye sunduğu 29 maddelik “Nükleer Düzenleme Yasa Teklifi” yasalaştı. Bu kanunla beraber nükleerde güvenlik ve emniyet dahil her türlü sorumluluk, yeni kurulan Nükleer Düzenleme Kurumu’na bağlı Nükleer Teknik Destek adında bir anonim şirketine bırakılıyor. Bu şirket de Kamu İhale Kanunu’ndan ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’ndan muaf tutuluyor. Bu şirketin %51’i devlete ait olurken %49’u özelleştirilebilecek ama hisselerin hangi şartlarda, kime verileceği meçhul. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, santralin kontrolünün çoğunluğunun Rusya’ya verilebileceği konusunda halkı uyardı.
Evrensel Gazetesi’ne Nükleer Düzenleme Yasa teklifini değerlendiren Avukat İsmail Hakkı Atal, 4. maddede Rosatom veya başka bir nükleer şirketinin Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun kurduğu bir şirket vasıtasıyla Rusya gibi bir yabancı bir ülkenin, Türkiye topraklarında nükleer santral sahibi olmasının önünün açıldığını söyledi. Atal’a göre 9. maddenin 2. fıkrası da Türkiye’ye yurt dışından atık ihracatını ve bertaraf edilmesi mümkün olmayan Rus atıklarının Türkiye’de kalmasını mümkün kılıyor.
Bazı çevreler Rus gazına olan bağımlılığın artışını iklim değişikliğiyle mücadele yüzünden azaltılan fosil yakıt üretimine bağlasalar da enerji bağımsızlığı ve karbonsuzlaşmayı aynı anda başarmamız mümkün. Şu ana kadar Avrupa, içinde bulunduğu barış ortamının etkisiyle bu denklemin bir ayağını ihmal etmiş olsa da Ukrayna savaşı acı gerçeği yüzümüze bir tokat gibi çarptı. Çıkış yolu şüphesiz ki kısa vadede acılı olacak ama eninde sonunda daha sürdürülebilir ve daha barışçıl bir enerji sektörüyle sonuçlanacak.