ÖNERİLER

🗞️ Son Bülten

15 Mart'tan herkese merhaba! Bugün sizinle Daily Press'in son bültenini paylaşıyoruz. Yeni yapımızla güçlenerek geri döneceğiz, tüm okurlarımıza teşekkür ederiz!

🗞️ Kavala Açıklaması & Kısa Gündem

14 Nisan'dan herkese merhaba! Daily Press'te bugün Avrupa Konseyi İnsan Hakları Temsilcisi Dunja Mijatovic'in Osman Kavala açıklaması ve kısa gündem maddeleri var.  Keyifli okumalar!   TÜRKİYE'DEN GELİŞMELER Avrupa...

🗞️ Kısa Kısa: Rusya-Ukrayna

12 Nisan'dan herkese merhaba! Ukrayna Başsavcısı İrina Venediktova, Ukrayna'da işlenen altı bin savaş suçunu araştırdıklarını bildirdi.   RUSYA-UKRAYNA GELİŞMELERİ Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "ülkesinin güvenliğini sağlamak...

🗞️ Veriler, Yavaş’ın Açıklaması, Savaş Gündemi

Pakistan parlamentosunda yapılan oylama sonrası, görevden alınan İmran Han'ın yerine rakibi Şahbaz Şerif ülkenin yeni başbakanı seçildi. Keyifli okumalar!

🗞️ Güven Oylaması, Aday Açıklaması, Savaş Gündemi

Daily Press'te bugün; Pakistan'daki güven oylaması, Ümit Özdağ'ın aday açıklaması ve Rusya-Ukrayna gelişmelerine yer verdik. Keyifli okumalar!

🗞️ Borodyanka, Alrosa & United Shipbuilding Corp

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Ukrayna’daki savaşın tahıl ve sebze yağı piyasalarını alt üst ettiğini, bu yüzden de mart ayında küresel gıda fiyatlarının rekor kırdığını açıkladı.

🗞️ Kısa Kısa: Rusya-Ukrayna

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, üye ülkelerin Rusya işgaline karşı mücadele eden Ukrayna'ya daha fazla silah yardımı yapması için çağrıda bulundu.

Avrupa’da İki Seçim ve Musk’ın Twitter Hamlesi

Bu hafta Macaristan ve Sırbistan seçimlerinin yanı sıra Musk'ın Twitter hamlesini ele alıyoruz.

🗞️ Buça

6 Mart'tan herkese merhaba! Fransa merkezli lüks tüketim devi Chanel, Rusya dışındaki mağazalarında “ürünlerini Rusya’da kullanma niyeti olan kişilere” satışları yasakladı.

🗞️ Savaş Suçları, Rusyalı Diplomatlar, Mariupol

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya'nın Ukrayna'nın işgalinden vazgeçmediğini ancak önümüzdeki haftalarda Ukrayna'nın doğusundaki Donbas bölgesini tamamen ele geçirmeye odaklanacağını söyledi.

🗞️ Politika, Yeşil, İş Dünyası, Göç

Date

14 Aralık’tan herkese merhaba! Bugün sizlerle; Yeşil, İş Dünyası ve Politika bültenlerimizde yer alan son yazılar ile Ali Nur Bilbaşar’ın Türkiye Cumhuriyet’inin ilk yıllarından itibaren yaşanan toplu dış göçlerden ve bu göçlerle birlikte oluşan sorunlardan bahsettiği “Göç” isimli yazısını paylaşmak istedik. 

Keyifli okumalar!

 
POLİTİKA                                                   

ABD 2022 Ara Seçimleri: Hispanik Seçmen
Doğaç Özen

ABD’de her dört yılda bir gerçekleşen ara seçimler, 2018’den sonra bu sefer de 2022 yılında gerçekleşecek. Sürpriz sonuçlara gebe olmasıyla bilinen ABD ara seçimlerine dair ortaya çıkan yeni bilgi ve verileri paylaşacağımız bu serinin ilk ayağı, Wall Street Journal tarafından yayımlanan son derece önemli anket: Hispanikler ve değişen politik, sosyal eksenleri.

Vamos, América!
ABD politik hayatında son yıllarda Hispanikler ve oy tercihleri en çok konuşulan konular arasında yer alıyor. Günümüzde ABD toplumuna has bu kelime, başta Meksika olmak üzere Güney Amerika ülkelerinden ABD’ye göç eden kitleyi ve/veya onların ABD doğumlu akrabalarını ifade ediyor.

Klasik olarak göçmenlerin ve azınlık grupların daha sık tercih ettiği Demokratik Parti’ye yakınlığı ile bilinen Hispaniklerin 2016 ve 2020 seçimleriyle beraber Cumhuriyetçi Parti’ye de şans verdikleri biliniyordu. Ortaya çıkan son araştırmalara göre ABD seçmen kitlesinin neredeyse %20’sini oluşturan “Hispanik” grubunun politik görüşleri giderek daha da çeşitli hale geliyor: Hispaniklerin oy tercihleri Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasında kararsızlar dağıtıldıktan sonra neredeyse %50-%50 olarak ikiye bölünmüş durumda.

Fakat bu bölünmenin en bariz görüldüğü ayrım, cinsiyetler üzerinde. Hispanik erkek seçmenin %45’i doğrudan Cumhuriyetçi Parti’ye oy vereceğini söylerken, bu oran kadınlarda tam tersi şekilde, %49 ile Demokrat Parti seçmenliği olarak hesaplanıyor.

Hispaniklerin oy tercihlerinin cinsiyete göre dağılımı. WSJ, 2021.
Hispaniklerin oy tercihlerinin cinsiyete göre dağılımı. WSJ, 2021.

Hispaniklerin oy tercihlerini değiştirmelerinde:

  • Hispaniklerin daha muhafazakâr aile ve karakter yapılarına sahip olmasının,
  • Demokrat Parti’nin önem verdiği sosyal konuların Hispaniklerde pek yankı yapmamış olmasının,
  • Ekonomik konularda daha liberal olmalarının önemli olduğunun altı çiziliyor.

Aşağıdaki haritada ABD eyaletleri ve Hispanik oranları belirtilmekte. Yakın tarihli bu nüfus sayımına göre Arizona, Nevada gibi seçimlerin heyecanlı geçtiği eyaletlerde ve Demokratların gözüne kestirdiği daha muhafazakâr Teksas, Florida gibi eyaletlerde oldukça fazla sayıda Hispanik bulunuyor. Uzmanlar, geniş bir seçmen kitlesinde yaşanan bu değişimin 2022 ara seçimleri dahil olmak üzere önümüzdeki seçimlerde ciddi sonuçlar doğuracağını ifade ediyor.

Wikipedia, 2021.
Wikipedia, 2021.

ABD ara seçimleri ve politikasına dair yakın tarihli diğer gelişmeleri bu linklerden inceleyebilirsiniz:


YEŞİL 

Ateş, Su, Toprak ve Tahta!
Yörükcan Erbay

Eylül 2019’da kapısını ziyaretçilere açan Odunpazarı Modern Müze’nin (OMM) tasarımı, Odunpazarı Evleri’nden esinlenilerek, Japon ve Osmanlı mimarisinin harmanlanmasıyla yapılmış. Binada bu sebeple beton kullanımı en aza indirilmiş ve ahşap, kâğıt, taş gibi malzemelere öncelik tanınmış. Bu karar her ne kadar estetik bir tercihmiş gibi gözükse de son yıllarda tahta binalar iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir çözüm yolu olarak karşımıza çıkıyor. 

Kaynak: Eskişehir’de 2019’da açılan Odunpazarı Modern Müze (OMM)
Kaynak: Eskişehir’de 2019’da açılan Odunpazarı Modern Müze (OMM)

Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre enerjiye bağlı küresel sera gazı salımlarının %10’u inşaat sektörü için üretilen çimento, çelik ve camdan kaynaklanmakta. Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve hidrojen/elektriğe bağlı ısınma yöntemleri binaların karbon ayak izini azaltsa da binaların fiziksel yapılarına gömülü olan karbonu (inşaat sırasında salınan CO2) azaltmak için yeteri kadar çaba sarf edilmiyor. 

Bu bağlamda Avrupa Komisyonu, AB’deki tüm yeni binaların yaşam döngüleri sırasında (inşa ve yıkım süreçleri dahil) salınan karbonun hesaplanmasını zorunlu kılacak bir teklif üzerine çalışıyor. Fakat bu teklif, salımların azaltılması için zorunlu bir hedef getirmiyor. 

Binaların gömülü karbonunu azaltmanın en iyi yöntemlerinden biri, insanlığın bin yıllardır haşır neşir olduğu ahşap. Çapraz lamine ahşap (ÇLA), genellikle karaçam, ladin ve çam ağacından üretilen dayanıklı bir yapı malzemesi. En fazla İskandinav yapıların iç mekanlarında kullanılan ÇLA’ya tüm dünyada rastlamak mümkün. ÇLA üretimi için tek bir kütükten elde edilen katmanlar birbirlerine dik açılı olacak şekilde üst üste konup hidrolik basınç ve yapıştırıcılarla sabitleniyor

Ağaçlar büyürken havadan karbondioksit emiyor. Bu ağaçlar yakılmadan veya çürümeden uzun süre muhafaza edilirse, negatif emisyon yaratarak iklim değişikliğini geriye çevirebilir. Öte yandan ÇLA’nın binaların gömülü karbonunu azaltmak dışında önemli başka faydaları da var. Tahtadan binaların da betondan temellere ihtiyacı var ama ÇLA’dan yapılan binalar çok daha hafif olduğu için daha küçük temele ihtiyaç duyuyor. Ayrıca ÇLA’dan yapılan ürünler modüler olduğu için fabrikalarda seri üretilebiliyor, dolayısıyla inşaat alanında daha az işçilik gerektiriyor. İngiliz bir mimara göre ÇLA’nın bu özellikleri, Londra’da inşa edilen altı katlı küçük bir apartmanın inşa süresini ve maliyetlerini %15 azaltmış

Sürdürülebilir mimari konusunda çalışan ABD merkezli düşünce kuruluşu Architecture 2030’un Başkanı Vincent Martinez’e göre ÇLA’nın yaygınlaşmasının önündeki tüm teknik engeller kalkmış durumda. Malzemenin yangına ve depreme karşı dayanıklı olduğu kanıtlandı ve pek çok yerde inşaat yönetmelikleri daha uzun tahtadan yapılara izin verecek şekilde güncelleniyor. Sırada müteahhitlerin ve halkın ahşap binalara karşı olumsuz ön yargılarını kırmak var. 

Bu ön yargıları kıran bir şirket de Los Angeles’ta ÇLA’dan 22 metre yüksekliğinde ve 11.600 metrekare alana sahip bir iş merkezi inşa eden Boston merkezli Shawmut Design and Construction şirketi. Kaliforniya’nın açık ve kapalı alanları birbirine bağlayan mimari geleneğine uygun tasarlanan bu binada kullanılan ÇLA da Amerika’da üretileceği için yapı, ithal malzemelerden inşa edilen binalardan çok daha çevreci olacak. 

Kaynak: Shawmut Construction. Şirketin Los Angeles’ta ÇLA’dan inşa ettiği ofis alanı.
Kaynak: Shawmut Construction. Şirketin Los Angeles’ta ÇLA’dan inşa ettiği ofis alanı.

ÇLA’nın yükselişi mimari ve çevresel olarak oldukça ilgi çekici olsa da başarıya ulaşabilmesi için devletlerin açık desteği gerekiyor. Bazı tür ağaçların yetişmesi 40, 60 ve hatta 80 sene sürebiliyor. Gerekli ahşabın sürdürülebilir bir şekilde üretilebilmesi için iyi bir planlama ve öngörülebilir bir pazara ihtiyaç var. Bu bağlamda politika yapıcılara önemli görevler düşüyor. 


İŞ DÜNYASI

Omicron Paniği
Alican Çalışkan

Güney Afrika’da ortaya çıkan ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından endişe verici olarak nitelendirilen yeni Covid-19 varyantı, iş dünyasında bir panik rüzgârı yarattı. Yeni varyant bazı ülkeleri yeniden seyahat kısıtlamaları getirmeye itti ve bu da kaçınılmaz olarak ani ekonomik tepkilere yol açtı.

Ne Oldu? Covid-19 salgınında iki yılı geride bırakmak üzereyken ortaya çıkan yeni varyant global ekonomideki toparlanma umutlarına darbe vurdu. Henüz bilimsel çalışmalar tamamlanmamış olsa da bu varyantın daha hızlı yayılmasından ve aşıların sağlamış olduğu bağışıklığı aşmasından endişe ediliyor. Daha önce de Delta varyantı benzer bir panik yaratmış ve çeşitli sektörler üzerinde bir baskı unsuru haline gelmişti, ekonomistler ve yatırımcılar Omicron varyantının da aynı duruma yol açmasından endişe ediyor.

Detaylar: Dünya Sağlık Örgütü’nün ilk olarak Güney Afrika’da tespit edilen Covid-19 varyantı Omicron’u endişe verici kategoriye almasının ardından ABD, İsrail ve Birleşik Krallık gibi pek çok ülke birtakım seyahat kısıtlaması kararları aldı ve sınırlarındaki denetimleri artırdı. Bu durum ise özellikle havayolu ve turizm şirketlerinin hisselerinin sert bir biçimde düşmesine neden oldu. British Airways’in üst kuruluşu olan International Airlines Group (IGA) ve Wizz Air hisseleri %15 değer kaybederken Lufthansa ve Air France hisselerindeki düşüş %10 civarında gerçekleşti. Bununla birlikte Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasının yapıldığı 26 Kasım Cuma akşamı Birleşik Krallık’taki FTSE 100 endeksi %3,7 değer kaybederken ABD’de Dow Jones endeksi %2,5, Nasdaq ise %2,2 oranında değer kaybetti. Öte yandan petrol fiyatlarında da yükselen endişelerin talepleri düşüreceği beklentisi ile %10’dan fazla düşüş gözlendi.

ABD Başkanı Joe Biden’ın geçtiğimiz günlerde yeni varyantı işaret ederek aşılar üzerindeki fikrî mülkiyet haklarının kaldırılması için çağrıda bulunması ise bu son varyantın gerçekten endişe verici olduğu yönündeki düşünceleri kuvvetlendiriyor. BBC Sağlık ve Bilim Muhabiri James Gallagher’ın aktardığına göre kendisine yeni varyant hakkında bilgi veren bir bilim insanı varyantı ‘korkunç’ olarak niteliyor, bir diğer bilim insanı ise Omicron’un şimdiye kadar gözlenen en kötü varyant olduğunu dile getiriyor.

Sonuç: Covid-19 salgınında bir yandan küresel ölçekte aşılama faaliyeti sürerken bir yandan da ilaçlar üzerinde çalışmalar yapılıyor ve pek çok insan bu mevsimin salgınla geçireceğimiz son kış olmasını umuyor. Fakat sıklıkla mutasyona uğrayan virüsün bu değişimiyle ilgili gelen son haberler pek iç açıcı cinsten değil. Dünya Sağlık Örgütü ortaya çıkan son varyantı ‘endişe verici’ olarak sınıflandırırken bu varyantın ekonomi üzerindeki etkileri de endişe verici düzeyde seyrediyor. Havayolu ve turizm şirketleri ile başlayan ve pek çok borsada da gözlenen değer kayıplarının sürüp sürmeyeceğini önümüzdeki günlerde açıklanması beklenen bilimsel çalışmaların sonuçları belirleyecek gibi görünüyor.


TÜRKİYE VE DIŞ GÖÇ

Göç 
Ali Nur Bilbaşar

Türkiye uzun yıllardır hem iç hem de dış göç dalgaları yaşamakta. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren köylerden şehirlere yaşanan göçlerle birlikte, göç alan şehirler oldukça büyük sınırlara erişmiş durumda. Bu büyümeyle beraber yaşanan düzensiz kentleşme hâlâ büyük kentlerimizin problemleri arasında yer almakta. Bu yazıda ise cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yaşanan toplu dış göçlerden ve bu göçlerle birlikte oluşan sorunlardan bahsedeceğiz.

Başlamadan önce kısaca mülteci ve göçmen terimlerinin farkından en basit hâliyle bahsedelim: Mülteciler uluslararası sözleşmelerle özel statü ve haklar kazanmış, göçmenlerse henüz bu haklara sahip olmamış kimselerdir.

Cumhuriyet tarihinin ilk ve en önemli göç dalgası Türk – Yunan mübadelesi ile gerçekleşmiş ve 1922 – 1938 yılları arasında 384 bin kişi ülkemize göç etmiştir. Diğer büyük göç akınıysa dalgalar hâlinde Makedonya, Yugoslavya, Bulgaristan ve Romanya’dan ülkemize göç eden yaklaşık 800 bin kişiden oluşmuş ve bu süreç 1924 – 1945 yıllarına yayılmıştır. Sadece Bulgaristan’dan 1924-1989 yılına kadar 800 bin kişinin göç ettiği bilinmektedir. 1950’de kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nden de Çin’in baskıları nedeniyle göçler yaşanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında doğu lejyonlarında savaşan çeşitli uyruklu insanlar da Türkiye’ye göç etmiştir. 1979’da yaşanan İran İslam Devrimi ile beraber yaklaşık bir milyon Azeri, Fars ve Türkmen ülkemize göç etmiştir. 1982 yılında Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesiyle birlikte Türkiye yine toplu göç almıştır. Irak’tan gelen göçlerin büyük bir kısmı 1988 yılında Kuzey Irak’ta yaşanan Halepçe katliamı sonrası gerçekleşmiş, 51.542 kişiyi bulmuştur. 1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında da 467.489 kişi kaçarak Türkiye’ye gelmiştir. 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişi, 2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişi çeşitli sebeplerle Türkiye’ye göç etmiştir. Kaba bir hesapla cumhuriyetin ilk yıllarından 2000’li yılların ortasına kadar yaklaşık 3,75 milyon göçmenin Türkiye’ye girdiği göç idaresi tarafından kayıt altına alınmış durumda. Nisan 2011- Ocak 2020 tarihleri arasında Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle yaklaşık 3,6 milyon kişi Türkiye’ye gelmiştir. Son olarak Taliban’ın ülke yönetimini ele almasıyla birlikte yaklaşık 3000 km yürüyerek ülkemize gelen Afgan göçmenlerin ne sayısı hakkında, ne de demografik özellikleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Spekülasyona oldukça açık bu konuda resmi mercilerden herhangi bir açıklama henüz gelmemiş durumda.

Türkiye özellikle son yıllarda Orta Doğu coğrafyasını etkisi altına alan iç savaşlar, terör ve baskılarla yaşamak istemeyen insanların ilk durağı ve kurtarıcısı hâline gelmiş durumda. Peki kurtarıcı rolünde olan Türkiye’nin tek amacı insani yardım mı?
Türkiye bu insani yardım kampanyasında AB tarafından bir tampon bölge ilan edilmiş hâle geldi. AB Türkiye’ye 2015 yılında Suriyeli mülteciler için 3 milyar avroluk yardım edileceğini açıklamıştı. Ardından 2016’da 3 milyar avro daha aktarılacağı ve son olarak 2024 yılına kadar 3 milyar avro daha aktarılacağı açıklandı. Ödenmesi planlanmış bu paranın doğrudan verilmeyeceği sadece projelere aktarılacağı bilinmekte. Bu aşamada planlanan 9 milyar avrodan 4,3 milyarının ödenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Fakat hükûmet kanadından yapılan son açıklamaya göre mülteciler için harcanan para 40 milyar doların üzerinde. Yani Türkiye’nin tampon bölge olarak görev aldığı bu süreçte herhangi bir maddi getiri sağlamadığı apaçık ortada. Peki maddi getirisi olmadığı apaçık ortadayken, ekonomik olarak “hâlâ 2001 krizinin etkilerini ağır şekilde yaşıyorken” neden bu kadar çok mülteci kabul edildi? Şubat 2020’de Türkiye’nin Yunanistan sınırını açarak mültecileri gönderebileceğine dair verdiği gözdağı ve AB’nin net şekilde mültecileri almamak konusundaki tavrından çıkarımda bulunmak gerekirse mülteciler siyasi olarak önemli bir koz olarak kullanılabilmekte. Sanırım bu konuda söylenecek son söz de Alman Yeşiller Partisi’nin Avrupa Parlamentosu Milletvekili Katrin Langensiepen’den geldi. Ankara’da yaşanan saldırı olaylarından sonra Twitter üzerinden “Türkiye çok sayıda Suriyeliyi aldı ama o zaman insanların güvenliğini de sağlamanız gerekiyor.” dedikten sonra gelen, Türkiye’nin işine karışmaması gerektiğine dair tepkilere; “Tabii ki, size parasını biz veriyoruz.” yanıtını verdi.

Peki hem insani olarak görevini yapıp, hem de üstüne para alacakken neden AB ülkeleri mültecileri istemiyor?
Öncelikle AB ülkeleri bazı mültecileri kabul ediyor. Başvuru yapan mültecilerden nitelikli ve yetişmiş olanları çeşitli AB ülkeleri tarafından kabul edilip istihdama katılmış durumda. 2015 senesinde Türkiye günde 19 bin mülteci kabul ederken İngiltere toplam 150 mülteci kabul etmişti. Fransa’ysa üzerine düşeni fazlasıyla yapmış ve toplam 4500 mülteci kabul etmişti. Fakat geriye kalan çocuk, yaşlı ve çoğunlukla işsiz olan mültecileri kabul etmiyorlar.

En önemli konulardan biri ise sağlık konusu
Türkiye son 30 yıldır özellikle çocuklara uyguladığı aşı takviminde başarılı bir ülke. Birçok çocuk hastalığı yıllardır Türkiye’de görülmemiş olsa da kontrolsüz mülteci kabulü bu başarıyı sekteye uğratabilme potansiyeline sahip. Mülteci kamplarında kalmayan mültecilerin çocuklarının aşı oranları %50’nin altında. Bu durum taşıyıcı olarak tüm ülkeye yayılmış Suriyeli çocukların ülkede kızamık ve verem gibi hastalıkları yayabileceği anlamına geliyor.

Mültecilerin ülke ekonomisine katkıları
Ülke ekonomisinin kaldırabileceğinden fazla mülteci kabul etmenin ülke ekonomisine zarar verme ihtimali oldukça yüksektir. Zararın başlıca ve en büyük kısmı, aslında hiç harcanmayacak olan sağlık, eğitim ve altyapı gibi giderlerin harcanmasıyla başlamaktadır. Devamındaysa çok ucuz iş gücü olarak kullanılabilecek insanlar ülke halkının işsiz kalmasına sebebiyet vereceği gibi, iş kalitesini düşürmek ve işverenlerin ücret tarifelerini aşağı çekmek gibi durumlarla da karşılaşılmasına neden olabiliyor. Ayrıca zaten kayıt dışı olarak çalıştırılan işçilerin sosyal güvenceleri sağlanmadığı gibi onlar üzerinden elde edilen gelirlerin kayıt dışı olması vergi kaybını da beraberinde getirme ihtimaline sahip. Türkiye’de de neredeyse her endüstride aklımıza gelebilecek neredeyse her alanda ucuz iş gücü olarak kullanılan mülteciler kayıt dışı çalıştırılma sebebiyle bu sorunlarla halkı karşı karşıya bırakmış durumda.

  “Dünya üzerinde genel bir mülteci profili oluşturulduğunda mültecilerin kültürleri, yaşam tarzları, sosyo-ekonomik durumları ve ana dilleri ile göç ettikleri toplumlardan farklıdırlar. Genel anlamda mültecilerin eğitim seviyeleri düşüktür ve kadın ve çocukların oranı yüksektir. Göç alan toplumların mültecilere yaklaşımı ve bakış açısı incelendiğinde; mültecilere karşı kültürel mesafe koydukları, demografik açıdan kaygı duydukları, iş ve gelir kaybı yaşadıkları, ev fiyatlarının yükselmesinden şikâyetçi oldukları görülmektedir. Mültecilerin sosyal hizmetlere fazladan bir yük getirdiği ve kamu hizmetlerinden istifade etme noktasında sorunlara sebep olduklarına inanılmaktadır. Suç işlemeye meyilli görüldükleri ve ülkelerinde bulunan hastalıkları beraberlerinde getirmiş olabilecekleri düşüncesi ile mültecilere karşı bir güvensizlik vardır.”