Armand Duplantis, 2020 yılına damga vuran sporculardan biriydi. Amerika doğumlu İsveçli sporcunun “herkes gibi” dram dolu bir hikayesi yok ama diğer “farklı” isimlerle tek bir noktada buluşmayı başarıyor: İnanç.
Atletizmde Usain Bolt’tan sonra bir boşluk olabileceği her zaman tartışılıyordu, bu da son üç yılda net olarak görüldü. Mo Farah isminin dopingle anılması, Isınbayeva ve Vlasic gibi sembol sporcuların yerinin doldurulamaması modern atletizmin düşüşüne işaretti. Ya da eski havasının kalmadığına dair iddiaların belirginleşmesini sağlıyordu.
Ancak 2020 yılında 20 yaşındaki bir sporcu, tüm gündemi değiştirdi: Armand Duplantis.
Duplantis, sırıkla atlamada dünya rekorunu önce 6 metre 17 santimetreye çekti, sonra 6 metre 18 santimetre atladı… Amerika doğumlu İsveçli sporcu, sporun klasik isimlerinden Fransız Renaud Lavillenie’nin rekorlarını tarihe gömdü.
Genç süper yetenek sonrasında peş peşe kırdığı rekorlara bir yenisini daha ekledi ve efsane sporcu Sergey Bubka’nın 1994’ten beri kırılamayan açık hava sırıkla yüksek atlama rekorunu 6.15 m’lik derecesiyle geçerek rekorun sahibi oldu. Duplantis, alt yaş kategorilerinde de tüm rekorları alt üst etmişti, Lavillenie gibi boyu kısaydı. Yani aslında yedi yaşında ailesiyle beraber evinin arkasına kasalarla kurduğu platform, sürekli “atlama” hırsı ve fiziksel koşulları bugünkü rekorların gelmesine yol açtı. Ancak en üst kademeye çıkmadan önce bir sorunu vardı: Yemek ve yemek yüzünden aldığı kilolar.
Üç yaşında başladığı bir sporu yapması ve babasının da sırıkla atlamacı olması başarıyı zaten -doğuştan yetenek de birleşince- bir anlamda otomatikleştirmişti. Rekordan sonra ilk röportajında söylediği şey ise “inancın” ve rekortmen olan sporcuların “farklı” düşünce yapısını iyi yansıtıyordu:
“Sadece diyet yaptım.”
“Evet, diyetimi değiştirdim ve daha sağlıklı yemeye başladım. Geçen bahar üniversiteye gittiğimde bunu hiç düşünmüyordum bile. Hayatım fast food doluydu.”
Bugün Duplantis’in dünya gündeminde üst sıralarda yer almasının sebeplerinden bir tanesi de bu. Renaud Lavillenie, kendine has tarzıyla bir ikon haline gelmişti, Duplantis ise yeni neslin adrenalinini piste yansıtmayı başarıyor. Bir yandan da açıklamalarıyla fark yaratıyor.
“Şimdi kızartılmış her şeyi tamamen terk ettim. Artık üniversiteli değilim. Yetişkin olmayı öğrendim. Ve değişen yeme alışkanlıkları, kilo vermemi sağladı. Sonra da büyümeyi bıraktım. Ve buradayım.” Peki başarı sadece planla, programla mı gelir?
Duplantis, geçen sene en çok yaşamak istediği yer olan Baton Rouge’a taşındı. Tek yaşamaya başladı.
“Bunun hem avantajları hem de dezavantajları var. Yalnız olmayı seviyorum, ama aynı zamanda ailemi özlüyorum. Aramızda araba ile sadece bir saat var ama şimdi bir yetişkin olmayı öğrenmem gerekiyor.”
Rekortmen sporculardaki bir farklılık, küçük bir nüans aslında o rekorların derecesini belirleyebiliyor. Tarih boyunca bu yaşandı. Usain Bolt kendine güveniyordu, iyiydi ve bir moda yarattı. Vlasic hırsı, tarzı ile kadınların simgesi haline geldi. Duplantis de “ben buyum” diyor. Sade ve inançlı. Glasgow’dan sonra kazandığı parayı saklayacağını da belirtmeyi unutmuyor:
“Evet, hiç bir şey satın almadım. Geçen yaz bahsettiğim yeni bir kanepe bile yoktu. Gadget’lar için fazla değilim ve hala kardeşimin eski Toyota’sında dolaşıyorum.”