Elektrikli arabalar bize “sıfır emisyonlu” diye pazarlansa bile iklim değişikliğine karşı etkili olup olmadıklarını o ülkenin elektrik kaynağı belirler. Eğer elektrik rüzgar, güneş, hidyo veya nükleer enerjiden üretiliyorsa elektrikli arabaların kullanılması karbon salınımına sebep olmaz. Öte yandan bir ülke kömür veya doğalgaz santrallerinden elektrik üretiyorsa, elektrikli arabalar fosil yakıtlı seçeneklere göre daha zararlı bile olabilir.
Peki Türkiye’de durum nasıl?
Uluslararası Enerji Ajansının verilerine göre 2019’da Türkiye’de elektrik üretiminin dağılımı %37,2 kömür, %18,7 doğal gaz, %29,2 hidro, %7,2 rüzgar, %3,1 güneş, %2,9 jeotermal ve %1,1 biyoyakıt idi. Şebeke kayıpları da dikkate alındığında 2017-2019 döneminde Türkiye’de ortalama olarak bir kW-saat elektrik üretmek 493 gram CO2 salınımına sebep oluyordu. Elektrikli araçların kilometre başına 150-250 (ortalama 200) W-saat enerji tükettikleri düşünülürse, kilometre başına 74-123 gram CO2 salınımı yaptıklarını hesaplayabiliriz. En verimli benzinli arabalardan biri olan Toyota Prius’un ise sebep olduğu salınım yaklaşık 93 gram CO2/km. Diğer modern ve verimli şehir içi araçlarının salımları ise 135 gram CO2/km’ye kadar çıkabiliyor.
Yukarıdaki bu hızlı hesap fosil yakıtların çıkarılıp işlenmesini içermiyor. Ayrıca elektrikli arabaların pillerinin üretilmesinin de çok çevreci olmadığını hatırlamak lazım. Yine de ilginç olan Türkiye’de en verimli benzinli araçların bazı elektrikli arabalardan daha çevreci olması. Öte yandan unutmamamız gereken şey, birçok kişinin burada analiz edilenden çok daha eski ve verimsiz araçlar kullandığı. Her geçen sene Türkiye’nin yenilenebilir elektrik üretimi artıyor ve yakın gelecekte elektrikli arabaların çok daha net olarak petrollü arabaları geçtiklerine tanık olacağız. Fakat, devletin bunu gerçekleştirebilmek için kararlılıkla düşük karbonlu elektrik üretimine yatırım yapması gerekiyor.