ÖNERİLER

Ağır Abiler Ağır Piller: Taşımacılık Sektörünün Elektrikleşme Yolculuğu

Karbondioksit ve nitrik oksit (NOx) açısından otomobillerle benzer seviyelerde emisyona sahip olan yük taşımacılığı sektörünün karbonsuzlaştırılması adına hükûmetler ve özel sektörün girişimleri neler?

Uzay yolculuklarının emisyon faturası

İnsanlığın uzay keşfinin yoğunlaştığı ve uluslararası rekabetin sertleştiği bir dönemdeyiz. Tüm bunları ekranlarda canlı yayında izlerken aklımıza gelmeyen bir konu ise bu keşiflerin dünyada ne gibi etkilere yol açtığı ve sürdürülebilir olup olmadığı.

Havadaki karbonu doğrudan yakalayan bir teknoloji

Doğrudan Havadan Yakalama (ingilizce Direct Air Capture, DAC) havayı filtreleyerek içerisindeki karbondioksit gazını ayıran teknolojilere verilen bir isim. DAC’tan elde edilen CO2’nin yere gömülmesi, atmosferdeki karbonu doğrudan azalttığı için DAC, aynı zamanda bir negatif emisyon teknolojisidir. 

Elektrikli arabalar iklim dostu, peki ya pilleri?

Elektrikli araçlar (electric vehicles, EV), iklim krizi ve sürdürülebilir enerji denince akla ilk gelen teknolojilerdendir. Benzin veya dizelle çalışan araçların aksine EV’lerde elektrik motoru bulunur, fakat hibrit adı verilen modellerde içten yanmalı motorlar da yardımcı görev üstlenir. Bu yazıda temel EV türlerinin çalışma ilkelerini inceleyip Türkiye’den örnek modelleri sıralayacağız.

Türkiye’nin kuruyan geleceği

Peki, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamamıza rağmen neden kuraklık baskısını üzerimizde hissediyoruz? Su kaynaklarımızı verimli kullanmak için doğru stratejiler geliştiriyor muyuz?

Türkiye’nin kuruyan geleceği

Date

Temiz suya erişimimizin zorlaşması endişesi son günlerde kendisini iyice üzerimizde hissettirmeye başladı. Devletin yayınladığı resmi su kaynakları verileri ve uzmanların görüşleri de bu endişeyi destekler nitelikte. Peki, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamamıza rağmen neden kuraklık baskısını üzerimizde hissediyoruz? Su kaynaklarımızı verimli kullanmak için doğru stratejiler geliştiriyor muyuz?

  • Ne durumdayız? Son günlerde İstanbul’da %21’ler ile alarm veren içme suyu seviyeleri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından paylaşılan kuraklık haritaları sorununun ciddiyetini ortaya koyuyor. Ankara, Tokat, Yozgat ve Samsun başta olmak üzere İç Anadolu; Van, Bitlis, Muş başta olmak üzere Doğu Anadolu ve Bursa’yı da içine alan Güney Marmara bölgeleri 2020 sonbaharında “olağanüstü kuraklıklarla” karşı karşıya kaldı. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Dr. Deniz Demirhan’a göre kuraklığın meteorolojik (üç aylık yağış azlığı), hidrolojik (evsel suyun kesimi mecburiyeti), tarımsal (tarımda ve biyo-çeşitlilikte azalma) ve sosyoekonomik olarak dört aşaması var. Henüz sadece birinci ve ikinci aşamaları yaşayan Türkiye’de ise barajların doluluk oranları aralık başında %35’ti.
Şekil 1: Türkiye 3 aylık kuraklık değerlendirmesi
  • Kuraklığın sebepleri: Kuraklığın ilk aşaması olan meteorolojik kuraklık, iklim değişikliği ile doğrudan ilgili. Ancak, meteorolojik kuraklığın, yani yağış azlığının, hidrolojik kuraklığa dönüşmesinin farklı sebepleri var. İstanbul’da son aylarda sadece hafif bir kuraklık görülmesine rağmen son 10 yılın en düşük aralık ayı baraj doluluk oranı ile karşı karşıyayız. Bu ikilemin en büyük sebebi İstanbul’da plansız kentleşme ve gittikçe artan nüfus yoğunluğu. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’na göre İstanbul’un sıkışık yapısı sebebiyle normalden fazla yağış olsa bile talebin karşılanabilmesi imkânsız. Su sorununun bir diğer önemli sebebi ise Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Ulusal Su Planı’na göre ülkemizde tatlı su kullanımında %74’lük paya sahip tarımsal sulamanın verimsizliği. Örneğin şekerpancarının en çok su tüketen bitkilerden biri olmasına rağmen yeraltı suyu bakımından zengin olmayan Tuz Gölü civarında yetiştirilmesi, gölün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olma sebeplerinden.  
  • Çözüm: Meteorolojik kuraklığın önüne geçilmesi için küresel çapta iklim değişikliği ile mücadele etmemiz, karbon salınımımızı azaltmamız ve temiz enerji kaynaklarını kullanmamız gerekiyor. Ancak bu, yaklaşmakta olan su krizini engellemek için yeterli değil. Büyükşehirlerde krizi durdurmak için hızlı bir yeniden planlama ihtiyacı var. Kırsaldan kentlere kontrolsüz göç azaltılarak su arz ve talebi tekrar dengelenmeli. Ayrıca, tarımsal sulamada verimliliği arttırmak adına bilimsel yöntemler ve politikalar kullanılmalı. Örneğin Danimarka ve Hollanda gibi ülkelerde yaygınlaşan dikey tarım, tarımda yapay zekâ ile kaynak optimizasyonu gibi yüksek teknolojili tarımsal sistemleri Türkiye’de uygulayabiliriz. Bu önlemlerde geç kalınması durumunda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da ifade ettiği gibi deniz suyunu arıtmak gibi oldukça pahalı teknolojilere muhtaç kalabiliriz.  
  • Sonuç: Ne yazık ki sanılanın aksine Türkiye su zengini değil, yarı kurak özelliklere sahip bir ülke. Küresel ısınma, çarpık kentleşmeye bağlı arz-talep dengesizliği ve tarımsal sulamadaki verimsizlik, günümüzün su krizinin üç temel sebebi. Su sorununu çözmek için uzun vadede iklim değişikliğine katkımızı sıfırlamamız gerekiyor. Ancak, kısa vadede şehir planlamasındaki iyileştirmeler, su israfının önüne geçilmesi ve tarımsal sulamada yenilikçi projelerle içinde bulunduğumuz bu ciddi krizinden çıkabiliriz.