ÖNERİLER

Ağır Abiler Ağır Piller: Taşımacılık Sektörünün Elektrikleşme Yolculuğu

Karbondioksit ve nitrik oksit (NOx) açısından otomobillerle benzer seviyelerde emisyona sahip olan yük taşımacılığı sektörünün karbonsuzlaştırılması adına hükûmetler ve özel sektörün girişimleri neler?

Uzay yolculuklarının emisyon faturası

İnsanlığın uzay keşfinin yoğunlaştığı ve uluslararası rekabetin sertleştiği bir dönemdeyiz. Tüm bunları ekranlarda canlı yayında izlerken aklımıza gelmeyen bir konu ise bu keşiflerin dünyada ne gibi etkilere yol açtığı ve sürdürülebilir olup olmadığı.

Havadaki karbonu doğrudan yakalayan bir teknoloji

Doğrudan Havadan Yakalama (ingilizce Direct Air Capture, DAC) havayı filtreleyerek içerisindeki karbondioksit gazını ayıran teknolojilere verilen bir isim. DAC’tan elde edilen CO2’nin yere gömülmesi, atmosferdeki karbonu doğrudan azalttığı için DAC, aynı zamanda bir negatif emisyon teknolojisidir. 

Elektrikli arabalar iklim dostu, peki ya pilleri?

Elektrikli araçlar (electric vehicles, EV), iklim krizi ve sürdürülebilir enerji denince akla ilk gelen teknolojilerdendir. Benzin veya dizelle çalışan araçların aksine EV’lerde elektrik motoru bulunur, fakat hibrit adı verilen modellerde içten yanmalı motorlar da yardımcı görev üstlenir. Bu yazıda temel EV türlerinin çalışma ilkelerini inceleyip Türkiye’den örnek modelleri sıralayacağız.

Türkiye’nin kuruyan geleceği

Peki, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşamamıza rağmen neden kuraklık baskısını üzerimizde hissediyoruz? Su kaynaklarımızı verimli kullanmak için doğru stratejiler geliştiriyor muyuz?

Uzay yolculuklarının emisyon faturası

Date

SpaceX’in Mars’ta insan kolonisi kurma hedefi, Starlink uyduları, NASA’nın Perseverance roverı, Çin’in Ay’ın karanlık yüzüne indirdiği Chang’e 3… İnsanlığın uzay keşfinin yoğunlaştığı ve uluslararası rekabetin sertleştiği bir dönemdeyiz. Tüm bunları ekranlarda canlı yayında izlerken aklımıza gelmeyen bir konu ise bu keşiflerin dünyada ne gibi etkilere yol açtığı ve sürdürülebilir olup olmadığı. The Aerospace Corporation’da çalışan Dr. Martin Ross ve Dr. James Vedda’nın 2018’de yayımladıkları rapora göre küresel ölçekte uzaya fırlatma sayısındaki artış hızına bakıldığında roket emisyonlarının atmosferimizi kirleten ciddi bir soruna dönüşme olasılığı var.

  • Roket emisyonları: Uzaya fırlatılan birkaç bin tonluk bir kütleye gereken itki enerjisini henüz pillerle sağlayabilmemiz mümkün değil. Çözüm, enerji yoğunluğu çok daha yüksek olan fosil yakıtlar. Roketlerin saldıkları parçacıklar da, doğal olarak, kullanılan yakıta bağlı. Örneğin, 2 bin tonluk Space Shuttle uzaya fırlatılırken yüksek enerjiye ihtiyaç duyulduğu için katı yakıt (SRP) kullanır ve nitrik oksit (NOx), CO2, alüminyum oksit ve klorür gazı salar. Bin 400 tonluk Falcon Heavy’de kullanılan kerosen (RP-1) yakıtının emisyonları ise karbonmonoksit, krom, NOx ve sülfürik bileşiklerdir. Bu iki roket yüksek kütlelerinden dolayı yüksek enerjiye sahip ama oldukça kirli yakıtlar olan SRP ve RP-1’a ihtiyaç duymuşlardır. Fakat daha hafif bir roket olan SpaceX’e ait Starship, nispeten daha az zararlı bir yakıt olan metan gazıyla uzaya gönderilmiştir.
  • Konumun önemi: Yeryüzü mobilitesindeki yatay hareketin aksine, roketler dikey hareket yaptıkları için ürettikleri zararlı kimyasalları atmosferin tüm katmanlarına bırakırlar. Bu da hem emisyonlarının doğal yöntemlerle (okyanus, kayaçlar, ormanlar) emilimini zorlaştırır hem de kırılgan katmanlarda büyük etkiler oluşmasına yol açar. Örneğin, stratosfere bırakılan parçacıklar güneş ışınlarının kırılımını etkilemekte ve yüzey sıcaklığında öngörülemeyen değişikliklere yol açmaktadır. Ayrıca, zararlı gaz olmayan su buharının mezosfere ve iyonosfere salınması beklenmedik bulut oluşumlarına sebep olarak doğal su döngüsünü etkilemektedir.
  • Çıkış yolu: The Aerospace Corporation’ın raporunda uzay çalışmaları yürüten kurumların ve uluslararası kuruluşların emisyon sorununa yeterince önem vermediği ve regülasyonların sıkı olmadığı eleştiriliyor. Raporda tespit edilen emisyon azaltılmasına yönelik çözüm önerilerinin başında uzay otoritelerinin izin verilen salınım seviyelerini çok düşük sınırlara çekmeleri geliyor. Günümüz teknolojileriyle bu hedefe ulaşmanın mümkünatı tartışmalı olsa da şirketler yaptırım olmadığında finansal kaynaklarını çevreyi korumaya yönelik ARGE harcamalarına ayırmaktan kaçınıyorlar. Bu sebeple ileri tarihli bir yaptırım, roket yakıtlarının emisyonlarını azaltma konusunda farklı girişimlerin kurulmasını teşvik edecek ve ARGE harcamalarını çevreci teknolojilere yönlendirecektir.