“Çevreye ciddi, yaygın veya uzun vadeli zarar verme olasılığının büyük olduğu bilgisi ile işlenen yasadışı veya ahlaksız eylemler.”
29 Haziran salı günü bağımsız bir grup hukuk uzmanı eko-kırım eylemini bu şekilde tanımlayarak çevre korumacılığı alanında tarihi bir adım attılar.
Benim Türkçe’ye eko-kırım olarak çevirdiğim ecocide, Latince doğa anlamına gelen “eco” ve öldürücü anlamına gelen “-cide” eklerinden elde edilen bir kelime. Çevre katliamı veya çevre soykırımı olarak da düşünülebilir. Bu kavram, İngiliz hukukçu Jojo Mehta’nın 2017’de kurduğu Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurma Vakfı) tarafından icat edilmiş. Amacı ekokırımı Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) yargılanabilecek bir suç haline getirmek olan bu vakfın bir araya getirdiği Bağımsız Ekokırımı Tanımla Uzman Paneli de uzun tartışmalar ve araştırmalar sonucunda birçok tarafın üzerinde uzlaşabileceği yukarıdaki tanımı oluşturmuş.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi: 2002’de Hollanda’nın The Hague şehrinde kurulan UCM, Roma Tüzüğü (Roma Hukukundan bağımsız) denilen ilkeler doğrultusunda soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarını yargılayan tek uluslararası mahkemedir. Görevi, üye ülkelerin iç hukukuna destek olmak olduğundan gücünü sadece ulusal devletler suçluları yargılamak istemediğinde veya yargılayamadığında kullanabilir.
Roma Tüzüğünün değiştirilebilmesi için üye ülkelerin üçte iki çoğunluğu gerekmektedir. Bu sebeple ekokırımı UCM’nin yetkili olacaği beşinci suç olarak tanımlayabilmek en iyi ihtimalle yıllar sürecek bir kampanya gibi gözüküyor. Fakat, İsveç gibi bazı ülkeler çoktan ekokırım tanımını bu şekilde kabul edebileceklerini açıkladı. Şüpheci bazı uzmanlar ise bu mücadelenin çoğunlukla sembolik olduğunu, gerçek etki yaratmak için sistemsel değişiklikler gerektiğini belirtiyor.
UCM’nin böyle bir suç tanımını kabul etmesi çevre hukuku açısından devrim niteliğinde olacaktır. Şu anda çevreye karşı işlenen suçlar çoğu ülkede sadece para cezası ile sonuçlanıyor. Bu da oldukça zengin iş insanları ve şirket yöneticileri için yeteri kadar caydırıcı değil. Daha ciddi suçlar ise sadece insanlara zarar verdiği ölçüde cezalandırabiliyor. Örneğin, ABD’nin Vietnam savaşında sinir gazı kullanması ve buna bağlı olarak bölgede bebeklerin gelişiminde görülen bozukluklar kimileri tarafından savaş suçu olarak tanımlanmış, ama çevre etkileri hep göz ardı edilmiştir.
Ekokırımı Durdurma Vakfı ise bu suçun parasal değil, doğrudan kişisel hapis cezasıyla sonuçlanması için çaba sarfediyor. Üstelik yukarıdaki tanımıyla çevre suçları, insan etkisine bakılmaksızın yargılanabilecek. Eğer üst düzey CEO’lar ve iş insanları umursamaz kararları sonucunda UCM’de yargılanıp hapse girebileceklerini bilseler dünya, Paris Anlaşması hedeflerine muhtemelen koşar adımlarla ilerlerdi.